el-cuzur ~ اَلْجُزُرُ

Kamus-ı Muhit - الجزر maddesi

اَلْجَزَرُ [el-cezer] (fethateynle) Şol arza denir ki ondan suyun meddi müncezir ve munkatıʹ olur. Murâd bahr içre olan arzdır ki onda deryânın meddi kesilir, جَزِيرَةٌ [cezîret] dahi denir ki onunla meşhûrdur, Türkîde ada taʹbîr olunur. Ve

جَزَرٌ [cezer] Maʹrûf bostânî ve yabanî kök ismidir ki Türkîde havuç taʹbîr olunur, gezer-i Fârisî muʹarrebidir. Bevli müdirr ve cimâʹı mukavvî ve dem-i hayzı muhaddir; varakının zımâdı oyulmuş yaralara nâfiʹdir. Ve bunda cîm’in kesriyle de lügattir. Ve

جَزَرٌ [cezer] Semiz koyuna ıtlâk olunur; boğazlanmağa çesbân olmak melhûzuna mebnîdir. Mecmûʹunun müfredi جَزَرَةٌ [cezeret]tir hâ’yla. Ve

جَزَرَةُ [Cezeret] Huffâzdan Ṡâliḩ b. Muḩammed el-Baġdâdî lakabıdır. Ve

جَزَرٌ [cezer] Şol et pârelerine denir ki vuhûş ve tuyûr yemek için kıra vazʹ ederler. Câhiliyye’de mizyâf ve hanedân olanlar mahsûs deve boğazlayıp bu resme vuhûş ve tuyûra ziyâfet ederler idi.

اَلْجَزْرُ [el-cezr] (cîm’in fethi ve zâ-yı muʹcemenin sükûnuyla) Deryâda ve ırmakta su sâhile geldikten sonra geri çekilmek maʹnâsınadır ki مَدٌّ [medd] mukâbilidir; yukâlu: جَزَرَ الْبَحْرُ جَزْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي ضِدُّ مَدَّ أَيْ رَجَعَ إِذَا خَلْفٍ Deryânın cezr ve meddi maʹlûmdur, Baḩr-i Ḵulzum’da meşhûd-ı mütercim-i hakîr olmuştur. Kütüb-i cogrâfiyyede gûnâgûn esbâba rabt eylemişlerdir, lâkin akvâ ve azheri müdâhale-i kamer ile okyânûsun hareketine merbûttur. Ve

جَزْرٌ [cezr] Kesmek maʹnâsınadır ki maʹnâ-yı mevzûʹudur; yukâlu: جَزَرَ الشَّيْءَ جَزْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَقَدْ يَأْتِي مِنَ الْأَوَّلِ إِذَا قَطَعَهُ Ve su yere sıvışıp batmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَزَرَ الْمَاءُ جَزْرًا مِنَ الْبَابَيْنِ الْمَزْبُورَيْنِ أَيْضًا إِذَا نَضَبَ Ve

جَزْرٌ [cezr] Deryâya ıtlâk olunur; fâʹil maʹnâsına mübâlagadır. Ve arı kovanından bal sağmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: جَزَرَ الْعَسَلَ إِذَا شَارَ مِنْ خَلِيَّتِهِ Ve

جَزْرٌ [Cezr] Bâdiyede bir mevziʹ adıdır. Ve Ḩaleb kazâsında bir nâhiye adıdır. Ve

جَزْرٌ [cezr] جِزَارٌ [cizâr] maʹnâsına gelir, كِتَابٌ [kitâb] vezninde.

Vankulu Lugatı - الجزر maddesi

اَلْجُزُرُ [el-cuzur] (zammeteynle) Cemʹi.

اَلْجِزَرُ [el-cizer] (cîm’in kesriyle ve zâ’nın fethiyle) Ekl olunmak için saklanan davar. Ferrâ eyitti: جَزَرَةٌ [cezeret] fethateynle ve جِزَرَةٌ [cizeret] cîm’in kesriyle ekl için olan davara ıtlâk olunur, ammâ جَزَرَةٌ [cezeret] fethateynle koyun nevʹine mahsûstur.

اَلْجَزَرُ [el-cezer] (fethateynle) Şol ettir ki onu kurt kuş yesin diye komuş olalar; yukâlu: تَرَكُوهُمْ جَزَرًا إِذَا قَتَلُوهُمْ ve

جَزَرٌ [cezer] Keşüre dahi derler, havuç maʹnâsına.

اَلْجَزْرُ [el-cezr] (cîm’in fethi ve zâ’nın sükûnuyla) Ağaçtan yemişi katʹ etmek maʹnâsına; tekûlu: جَزَرْتُ النَّخْلَ أَجْزِرُهُ جَزْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صَرَمْتَهُ Ve صَرْمٌ [ṡarm] ṡâd-ı mühmele ile yemiş kesmeğe derler. Ve davar boğazlamak maʹnâsına da gelir; yukâlu: جَزَرْتُ الْجَزُورَ أَجْزُرُهَا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا نحَرْتَهَا وَجَلَّدْتَهَا Ve تَجْلِيدٌ [teclîd] devenin derisin çıkarmağa derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı