el-cuzʹ ~ اَلْجُزْعُ

Kamus-ı Muhit - الجزع maddesi

اَلْجُزْعُ [el-cuzʹ] (cîm’in zammıyla) Makara ve çarhın medârı olan iğe ve oka denir; fethle da câ΄izdir. Ve zerde-çûb muharrefi zerdeçâv dedikleri sarı boyaya denir, هُرْدٌ [hurd] ve عُرُوقٌ [ʹurûḵ] gibi.

اَلْجَزَعُ [el-cezaʹ] (fethateynle) Sabırsızlık edip izhâr-ı hüznle telâş eylemek maʹnâsına ismdir; yukâlu: مَا هَذَا الْجَزَعُ وَهُوَ نَقِيضُ الصَّبْرِ Ve جَزَعٌ [cezaʹ] ve جُزُوعٌ [cuzûʹ] bu maʹnada masdar olurlar; yukâlu: جَزِعَ فُلاَنٌ مِنْهُ جَزَعًا وَجُزُوعًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا لَمْ يَصْبِرْ يَعْنِي أَظْهَرَ الْحُزْنَ وَالْإِضْطِرَابَ

اَلْجَازِعُ [el-câziʹ] ve

اَلْجَزِعُ [el-ceziʹ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلْجَزُعُ [el-cezuʹ] (رَجُلٌ [recul] vezninde) ve

اَلْجَزُوعُ [el-cezûʹ] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve

اَلْجُزَاعُ [el-cuzâʹ] (غُرَابٌ [ġurâb] vezninde) Bir mâdde hudûsundan sabırsızlık edip hemân izhâr-ı te΄essür ile telâş ve ıztırâb eden adama denir.

اَلْجَزْعُ [el-cezʹ] (cîm’in fethi ve zâ-yı muʹcemenin sükûnuyla) Katʹ-ı mesâfe eylemek, ʹalâ-kavlin mesâfe ve arzı arkuru katʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: جَزَعَ الْأَرْضَ وَالْوَادِيَ جَزْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا قَطَعَهُ أَوْ عَرْضًا Ve جَزْعٌ [cezʹ] cîm’in kesriyle de lügattir, ḣarez-i Yemânî-i Ṡînî’ye denir ki aklı karalı Yemenî boncuktur, Yemen’de ve Çin diyârında zuhûr eder. Göze ve tabakâtına şebîh sevâd ve beyâz olmakla göze teşbîh edip göz boncuğu taʹbîr ederler. Bunun bir kısmına Fârisîde bâbâgûrî ve bir kısmına süleymânî derler, عَيْنُ الْهِرِّ [ʹaynu’l-hirr] dedikleri dahi bunun nevʹindendir. Cezʹ-i mezkûru yüzük edip takınmak hüzn ve kederi mûris ve korkunç rü΄yâlara ve halkla ve muhâsameye bâʹis olur; ʹusret-i vilâdeti olan hatunun saçı aralığına sarsalar der-sâʹat tevlîdi bâbında ʹacîbü’l-eserdir.

اَلْجِزْعُ [el-cizʹ] (cîm’in kesriyle) Derenin burgaç yerine denir. Ve ortasına ʹalâ-kavlin kesilen yerine denir yâhûd bir semte eğilip dönen yerine denir. Ve ʹalâ-re΄yin جِزْعٌ [cizʹ] ıtlâk olunmaz, illâ ki vüsʹati olup ve eşcâr inbât eder olmadıkça yâhûd جِزْعٌ [cizʹ] derede şol mekâna denir ki onda aslâ şecer olmaya ve baʹzen kumsal ola. Ebû ʹUbeyde bu mâddede cîm’in kesrini istihsân eylemeyip lâyık olan cîm’in fethiyle olmaktır diye sebt eylemiştir. Ve

جِزْعٌ [cizʹ] Mahalleye denir. Ve şol arza denir ki oturaklı ve hemvâr olup ve hemvârlığıyla etrâfında olan arzlardan yüksekçe ve onlara havâle ve müşrif ola. Ve arı kovanına denir; cemʹi أَجْزَاعٌ [eczâʹ] gelir hemzenin fethiyle. Ve

جِزْعٌ [Cizʹ] Ṯâ΄if’in yemîni cihetinde bir karye ismidir. Ve şimâli cihetinde dahi bir karye adıdır.

Vankulu Lugatı - الجزع maddesi

اَلْجَزَعُ [el-cezaʹ] (fethateynle) Sabrsızlık; yukâlu: جَزِعَ مِنَ الشَّيْءِ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا لَمْ يَصْبِرْ مِنْهُ

اَلْجَزْعُ [el-cezʹ] (cîm’in fethi ve zâ’nın sükûnuyla) Dereyi arkırı katʹ etmek; yukâlu: جَزَعْتُ الْوَادِيَ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا قَطَعْتَهُ عَرْضًا Ve

جَزْعٌ [cezʹ] Şol Yemenî boncuğa dahi derler ki onun akı ve karası olmağın şuʹarâ mahbûbenin gözünü ona teşbîh ederler.

اَلْجِزْعُ [el-cizʹ] (cîm’in kesri ve zâ’nın sükûnuyla) Derenin dönen yeri, مُنْعَطَفُ الْوَادِي maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı