الدِّفْءُ [ed-dif΄] (dâl’ın kesri ve fâ’nın sükûnuyla ve fethateynle câ΄izdir) Pek issilik maʹnâsınadır ki hıddet-i berd nakîzidir. Ümmehât-ı sâ΄irede hemân hilâfu’l-berd ile müfesserdir ki mutlak issilik, sühûnet maʹnâsına olur. Cemʹi أَدْفَاءٌ [edfâ΄] gelir. Ve
دِفْءٌ [dif΄] (dâl’ın kesriyle) Deveden hâsıl olan menâfiʹe ıtlâk olunur; evlâd ve evbâr ve elbânı gibi. Ve onlar ile müntefiʹ olmağa denir; yukâlu: دِفْءُ الإِبِلِ كَثِيرٌ أَيْ نِتَاجُهَا وَأَوْبَارُهَا وَالإِنْتِفَاعُ بِهَا Ve vergiye denir, ʹatiyye maʹnâsına. Ve
دِفْءُ الْحَائِطِ [dif΄u’l-ḩâ΄iṯ] Duvarın kuytusuna denir; yukâlu: أُقْعُدْ فِي دِفْءِ الْحَائِطِ أَيْ فِي كِنِّهِ Evkât-ı bâridede rüzgârdan siperlenip oturdukları için ıtlâk olunmuştur. Ve bedeni kızdırıp germ-nâk eden şey΄e denir; asvâf ve evbâr ve ʹabâ ve kürk ve sâ΄irleri gibi; yukâlu: مَا عَلَيْهِ دِفْءٌ أَيْ ماَ أَدْفَأَ مِنَ الْأَصْوَافِ وَالْأَوْبَارِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı