ʹurâḵ ~ عُرَاقٌ

Kamus-ı Muhit - عراق maddesi

اَلْعُرَاقُ [el-ʹurâḵ] (غُرَابٌ [ġurâb] vezninde) Eti ekl olunmuş kemiğe denir. Ve baʹzıların kavli ânifen zikr olundu. Ve

عُرَاقٌ [ʹurâḵ] ve

عُرَاقَةٌ [ʹurâḵat] (hâ’yla) Sudan nutfeye yaʹnî sâfîye, ʹalâ-kavlin kova ve kırba diplerinde kalan bir mikdârca suya denir. Ve pek çok yağmura denir. Ve عُرَاقُ الْغَيْثِ [ʹurâḵu’l-gayšamp;] yağmur ʹakibinde biten ota denir; yukâlu: مَا أَطْيَبَ عُرَاقَ الْغَيْثِ أَيْ نَبَاتَهُ فِي أَثَرِهِ

اَلْعِرَاقُ [el-ʹirâḵ] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Kuş yeleğinin cevfine denir. Ve Benû Saʹd yurdunda bir niçe sulara ıtlâk olunur. Ve su kenârına, ʹalâ-kavlin uzun uzadı kıyısına denir, kezâlik denizin kıyısına denir; yukâlu: يَمْشِي فِي عِرَاقِ الْمَاءِ وَفِي عِرَاقِ الْبَحْرِ أَيْ شَاطِئِهِ وَكَذَا شَاطِئُ الْبَحْرِ طُولًا Ve kırbanın ve su tulumunun diplerine vazʹ olunan göne ve meşine denir ki iki kat dikiş çekilir. Ve طِبَابَةٌ [ṯibâbet]e denir ki dikiş üzerine konulan meşindir, dikişin gözleri tutulmak için korlar. Ve

عِرَاقٌ [ʹirâḵ] Yalnızca dağın kutruna denir. Ve yerde kalan ekşi otların bakiyyesine denir ki deve merʹâsındandır; ve minhu yukâlu: إِبِلٌ عِرَاقِيَّةٌ أَيْ تَرْعَى بَقَايَا الْحَمْضِ Ve tırnağı çepçevre ihâta eden pervâza denir. Ve عِرَاقُ الْأُذُنِ [ʹirâḵu’l-užun] kulağın pervâzı olan kemirtlekten ʹibârettir. Ve

عِرَاقُ الدَّارِ [ʹirâḵu’d-dâr] Finâ-i dârdır ki hânenin yöresinden ve avlusundan ʹibârettir. Ve

عِرَاقُ السُّفْرَةِ [ʹirâḵu’s-sufret] Taʹâm sofrasının pervâzına denir. Ve

عِرَاقُ النَّهْرِ [ʹirâḵu’n-nehr] Irmağın ve arkın aşağı tarafından müntehâsına kadar kıyısına denir. Ve

عِرَاقُ الْحَشَا [ʹirâḵu’l-ḩaşâ] Batnın göbekten yukarı arkuru gelen yerinden ʹibârettir ki böğür aralığı olur, pervâz tarzındadır. Ve عِرَاقٌ [ʹirâḵ] lafzının mecmûʹunda cemʹi أَعْرِقَةٌ [aʹriḵat]tır ve عُرْقٌ [ʹurḵ]tur ʹayn’ın zammı ve zammeteynle. Ve

عِرَاقٌ [ʹİrâḵ] Bilâd-ı maʹrûfeyi muhtevî ülkenin ismidir ki tûlen Baṡra kurbünde ʹAbbâdân nâm kasabadan Mavṡil şehrine ve ʹarzen Ḵâdisiyye’den Ḩulvân nâm beldeye kadar arzdan ʹibârettir. Mü΄ennestir, müzekker dahi olur. Vech-i tesmiyesinde ekâvîl-i muhtelife vardır. Baʹzılar ʹindinde arz-ı merkûmede hurmâ ve sâ΄ir ağaçlar firâvân olmakla ʹurûklarının birbirine sokuşup sık ve gür olması bâʹis-i tesmiyedir yâhûd arz-ı ʹArabı hâşiye ve pervâz gibi ihâta ve istikfâf eylediğinden ıtlâk olundu yâhûd عِرَاقُ الْمَزَادَةِ [ʹirâḵu’l-mezâdet]ten me΄hûzdur ki zikr olundu, arz-ı merkûme âbâdânlıkla çöl mâ-beyninde vâkiʹ olmakla gûyâ ki o iki deri aralığına dikilen meşine teşbîh olundu. Ve baʹzılar dedi ki arz-ı mezbûre Dicle’nin ve Furât’ın kıyılarında vâkiʹ olmakla ıtlâk olundu yâhûd عِرَاقٌ [ʹİrâḵ] Îrânşehr muʹarrebidir ki kesîretü’n-nahl ve’ş-şecer demektir. Mütercim der ki Îrânşehr lafzının bu maʹnâ ile münâsebeti maʹlûm değildir.

Vankulu Lugatı - عراق maddesi

اَلْعِرَاقُ [el-ʹirâḵ] (ʹayn’ın kesriyle) Bilâd-ı maʹrûfeyi câmiʹ arâzînin ismidir. Ve

عِرَاقٌ [ʹirâḵ] Şol kırbaya derler ki dibine iki kat sahtiyân koyup dikerler. Ve eger bir kat korlarsa ona طِبَابٌ [ṯibâb] derler tâ-i mühmelenin kesriyle.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı