اَلْكَبَدُ [el-kebed] (fethateynle) Bir adam ciğer ağrısından derd-nâk olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَبِدَ الرَّجُلُ كَبَدًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَلِمَ يَعْنِي مِنْ وَجَعِ الْكَبِدِ Ve
كَبَدٌ [kebed] Karın büyük olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَبِدَ بَطْنُهُ إِذَا عَظُمَ Ve
كَبَدٌ [kebed] ʹUnsur-ı havâya denir. Ve şiddet ve meşakkat maʹnâsınadır; yukâlu: لَقِيَ مِنْهُ كَبَدًا أَيْ شِدَّةً وَمَشَقَّةً Ve
كَبَدُالرَّمْلِ [kebedu’r-reml] Kumluğun vasatına ıtlâk olunur. Ve
كَبَدُالسَّمَاءِ [kebedu’s-semâ΄] Felekin vasatına ıtlâk olunur; yukâlu: بَلَغَتِ الشَّمْسُ كَبَدَ السَّمَاءِ أَيْ وَسَطَهَا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı