nuşur ~ نُشُرٌ

Kamus-ı Muhit - نشر maddesi

اَلنُّشُرُ [en-nuşur] (zammeteynle) نَشُورٌ [neşûr]un cemʹidir, رَسُولٌ [resûl] ve رُسُلٌ [rusul] gibi. Ve kuri΄e kavluhu taʹâlâ: ḣيُرْسِلُ الرِّيَاحَ نُشُرًاḢ الآية بِضَمَّتَيْنِ وَنُشْرًا بِسُكُونِ الشِّينِ وَنَشْرًا بِفَتْحِ النُّونِ وَنَشَرًا بِالتَّحْرِيكِ فَالْأَوَّلُ جَمْعُ نَشُورٍ وَالثَّانِي سُكِّنَ الشِّينُ اسْتِخْفَافًا أَيْ طَلَبًا لِلْخِفَّةِ وَالثَّالِثُ مَعْنَاهُ إِحْيَاءً بِنَشْرِ السَّحَابِ الَّذِي فِيهِ الْمَطَرُ الَّذِي هُوَ حَيَاةُ كُلِّ شَيْءٍ وَالرَّابِعُ شَاذٌّ قِيلَ مَعْنَاهُ وَهُوَ الَّذِي يُرْسِلُ الرِّيَاحَ مُنْشِرَةً نَشَرًا قَالَ الشَّارِحُ وَقُرِئَ بُشُرًا بِالْبَاءِ جَمْعُ بَشِيرَةٍ Ve

نُشُرٌ [nuşur] (zammeteynle) İsm olur, insânın zekerinden مَذْيٌ [mežy] çıkmağa denir; yukâlu: لاَ يَجِبُ الْغُسْلُ بِالنُّشُرِ أَيْ بِخُرُوجِ الْمَذْيِ

اَلنَّشَرُ [en-neşer] (fethateynle) Develere cereb ʹilleti yayılmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَشِرَتِ الْإِبِلُ نَشَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا انْتَشَرَ فِيهِ الْجَرَبُ Ve

نَشَرٌ [neşer] Dağınık nesneye denir, مُنْتَشِرٌ [munteşir] maʹnâsına; ve minhu’l-hadîsu: ḣاَللَّهُمَّ اضْمُمْ نَشَرَىḢ أَيْ مَا انْتَشَرَ مِنْ أَمْرِي Ve

نَشَرٌ [neşer] Koyun ve keçi sürüsü gece içre etrâfa raʹy için dağılmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَشِرَتِ الْغَنَمُ نَشَرًا مِنَ الْبَابِ الْمَزْبُورِ إِذَا انْتَشَرَ بِاللَّيْلِ فَتَرْعَى

اَلنَّشْرُ [en-neşr] (حَشْرٌ [ḩaşr] vezninde) Râyiha-i tayyibeye denir. ʹAlâ-kavlin eʹamdır ve ʹalâ-re΄yin nisvân kısmı uyuduktan sonra zuhûr eden ağzının ve yanlarının râyihasına denir. Ve bu yayılmak maʹnâsından me΄hûzdur. Ve

نَشْرٌ [neşr] ve

نُشُورٌ [nuşûr] (ظُهُورٌ [żuhûr] vezninde) Masdar olur, meyyiti ihyâ eylemek maʹnâsınadır. Ve bu maʹnâda lâzım olurlar, dirilmek, hayât maʹnâsına; yukâlu: نَشَرَ اللهُ الْمَوْتَى فَنَشَرُوا نَشْرًا وَنُشُورًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ أَيْ أَحْيَاهُمْ فَحَيُوا Ve

نَشْرٌ [neşr] Şol çayıra ıtlâk olunur ki yerinde kurumuş olup ʹakib-i sayfta yağmur sebebiyle tâzelenip yeşermiş ola; sonradan hayât bulduğu sebebiyle. Ve

نَشْرٌ [neşr] Ağacın yaprağı her tarafa dağılmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَشَرَتْ أَوْرَاقُ الشَّجَرِ بِمَعْنَى انْتَشَرَتْ Ve ağaç yapraklanmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَشَرَ الشَّجَرُ إِذَا أَوْرَقَ Ve uyuz olmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَشَرَ نَشْرُهُ أَيْ جَرَبُهُ Ve câme makûlesi nesneyi yayıp açmak maʹnâsınadır ki طَيٌّ [ṯayy] mukâbilidir; yukâlu: نَشَرَ الثَّوْبَ وَنَحْوَهُ إِذَا بَسَطَهُ Ve ağaç yonmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَشَرَ الْخَشَبَ إِذَا نَحَتَهُ Ve dağıtmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَشَرَ الشَّيْءَ إِذَا فَرَّقَهُ Ve

نَشْرٌ [neşr] Şol perâkende kavm ve cemâʹate ıtlâk olunur ki bir ser-gerdenin zîr-i cemʹ ü zabtında olmaya. Bunda fethateynle de lügattir. Ve burada نَشْرٌ [neşr], مَنْشُورٌ [menşûr] maʹnâsınadır; yukâlu: جَاءَ الْقَوْمُ نَشْرًا وَنَشَرًا أَيْ مُتَفَرِّقِينَ لاَ يَجْمَعُهُمْ رَئِيسٌ Ve

نَشْرٌ [neşr] Nebât bitmeğe başlamak maʹnâsına müstaʹmeldir ki hayâtıdır; yukâlu: مَا أَحْسَنَ نَشْرَ النَّبْتِ أَيْ بَدْءَ نَبَاتِهَا Ve bir haberi fâş ve şâyiʹ kılmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَشَرَ الْخَبَرَ نَشْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا أَذَاعَهُ Ve

نَشْرٌ [Neşr] Esâmîdendir. Muḩammed b. Neşr muhaddisîndendir ki ondan Leyšamp; b. Ebî Suleym rivâyet-i hadîs eyledi. Ve

نَشْرٌ [neşr] Bulutlu günde yel esmek maʹnâsınadır ki bulutu neşr eder; yukâlu: نَشَرَتِ الرِّيحُ إِذَا هَبَّتْ يَوْمَ غَيْمٍ Ve mecnûna yâhûd hastaya rukye ve efsûn eylemek maʹnâsınadır ki ʹilletini neşr ve izâle eder; yukâlu: نَشَرَ عَنِ الْمَجْنُونِ وَالْمَرِيضِ إِذَا رَقَاهُ Ve

نُشُورٌ [nuşûr] Yere yağmur yağmakla nebât bitirmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَشَرَتِ الْأَرْضُ نُشُورًا إِذَا أَصَابَهَا الرَّبِيعُ فَأَنْبَتَتْ

Vankulu Lugatı - نشر maddesi

اَلنَّشَرُ [en-neşer] (fethateynle) Dağılmış nesne, مُنْتَشِرٌ [munteşir] maʹnâsına. Ve fi’l-hadîsi: “أَتَمْلِكُ نَشَرَ الْمَاءِ” ve yukâlu: رَأَيْتُ الْقَوْمَ نَشَرًا أَيْ مُنْتَشِرِينَ وَاكْتَسَى الْبَازِي [رِيشًا] نَشَرًا أَيْ مُنْتَشِرًا طَوِيلًا Doğanın tüyü uzadı maʹnâsına. Ve

نَشَرٌ [neşer] Koyun gece ile yayılıp otlamağa da derler.

اَلنَّشْرُ [en-neşr] (nûn’un fethi ve şîn’in sükûnuyla) Güzel kokudur, râyiha-i tayyibe maʹnâsına. Ve

نَشْرٌ [neşr] Kezâlik şol ota der[ler] ki kuruduktan sonra ʹakîb-i sayfte ona yağmur yağmakla yeşere.Hayvânât için muzırr olmağın halk bu makûle otu otlatmadan ictinâb edip ondan firâr ederler. Ve

نَشْرٌ [neşr] Zikr olunan otun bitmesine dahi derler; yukâlu: نَشَرَتِ الْأَرْضُ إِذَا نَبَتَتْ فِيهَا ذَلِكَ Ve

نَشْرٌ [neşr] Bir nesneyi açıp yaymağa da derler; yukâlu: نَشَرَ الْمَتَاعَ وَغَيْرَهُ يَنْشُرُهُ نَشْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا بَسَطَ Ve

نَشْرٌ [neşr] Bir nesneyi dest-erre ile kesmeğe de derler; yukâlu: نَشَرْتُ الْخَشَبَةَ أَنْشُرُهَا إِذَا قَطَعْتَهَا بِالْمِنْشَارِ Ve

نَشْرٌ [neşr] Haberi şâyiʹ etmeğe de derler; tekûlu: نَشَرْتُ الْخَبَرَ إِذَا أَذَعْتَهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı