اَلنِّصْفُ [en-niṡf] (nûn’un harekât-ı selâsı ve ṡâd’ın sükûnuyla) Bir nesnenin yarısına denir, Fârisîde nîm denir; cemʹi أَنْصَافٌ [enṡâf] gelir. Ve
نِصْفٌ [niṡf] (nûn’un harekât-ı selâsıyla) إِنْصَافٌ [inṡâf]tan ism olur; tekûlu: مَا جَعَلُوا بَيْنِي وَبَيْنَهُمْ نِصْفًا أَيْ إِنْصَافًا
اَلنَّصَفُ [en-neṡaf] (fethateynle) Hizmet-kârlara denir; müfredi نَاصِفٌ [nâṡif]tir; yukâlu: لَهُ نَاصِفٌ وَنَصَفٌ أَيْ خَادِمٌ وَخُدَّامٌ Ve orta yaşlı hatuna denir, ʹalâ-kavlin kırk beş yâhûd elli yaşına varmış olanına denir; نُصَيْفٌ [nuṡayf] musaggarıdır hâ’sız, zîrâ sıfat olup ve sıfat mevsûfuyla bilinip farka ihtiyâc kalmaz; cemʹi أَنْصَافٌ [enṡâf]tır ve نُصُفٌ [nuṡuf]tur, zammeteynle ve نُصْفٌ [nuṡf]tur ṡâd’ın sükûnuyla. Ve
نَصَفٌ [neṡaf] Sinn-i merkûma varmış müzekkere de ıtlâk olunur; yukâlu: هِيَ نَصَفٌ أَيْ بَيِّنُ الْحَدَثَةِ وَالْمُسِنَّةِ أَوِ الَّتِي بَلَغَتْ خَمْسًا وَأَرْبَعِينَ أَوْ خَمْسِينَ سَنَةً وَهُنَّ أَنْصَافٌ وَنُصُفٌ وَنُصْفٌ وَيُقَالُ هُوَ نَصَفٌ وَهُمْ أَنْصَافٌ وَنَصَفُونَ Ve
نَصَفٌ [neṡaf] ve
نَصَفَةٌ [neṡafet] (hâ’yla) إِنْصَافٌ [inṡâf]tan ism olur, ʹadl ve dâd ve tesviye maʹnâsına.
اَلنَّصْفُ [en-naṡf] (وَصْفٌ [vaṡf] vezninde) Bir nesnenin yarısına erişmek maʹnâsınadır ki yarılamak taʹbîr olunur; yukâlu: نَصَفَ الشَّيْءَ نَصْفًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا بَلَغَ نِصْفَهُ Ve bir nesne yarı olmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَصَفَ النَّهَارُ إِذَا انْتَصَفَ Ve bu nehâra mahsûs değildir. Ve
نَصْفٌ [naṡf] ve
نَصَافَةٌ [neṡâfet] (nûn’un fethi ve kesriyle) Bir kimsenin mâlının yarısını almak maʹnâsınadır; yukâlu: نَصَفَ الْقَوْمَ نَصْفًا وَنَصَافَةً إِذَا أَخَذَ مِنْهُمُ النِّصْفَ كَمَا يُقَالُ عَشَرَهُمْ إِذَا أَخَذَ مِنْهُمُ الْعُشْرَ Ve bir nesnenin yarısını bölüp almak maʹnâsınadır; yukâlu: نَصَفَ الشَّيْءَ إِذَا أَخَذَ نِصْفَهُ Ve kâsenin yarı meşrûbunu içmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَصَفَ الْقَدَحَ إِذَا شَرِبَ نِصْفَهُ Ve hizmet eylemek maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru.
اَلنِّصْفُ [en-niṡf] (nûn’un kesri ve ṡâd’ın sükûnuyla) Bir nesnenin yarısıdır. Ve
نِصْفٌ [niṡf] إِنْصَافٌ [inṡâf]tan ism maʹnâsına dahi gelir.
اَلْأَنْصَافُ [el-enṡâf] (hemzenin fethiyle) Cemʹi; yukâlu: نِسَاءٌ أَنْصَافٌ Ve
نَصَفٌ [neṡaf] Müzekkere dahi ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ نَصَفٌ وَقَوْمٌ أَنْصَافٌ
اَلنَّصْفُ [en-naṡf] (nûn’un fethi ve ṡâd’ın sükûnuyla) Bir nesneyi yarılamak; tekûlu: نَصَفْتُ الشَّيْءَ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا بَلَغْتَ نِصْفَهُ وَنَصَفَ عُمُرَهُ وَنَصَفَ رَأْسَهُ ونَصَفَ الْإِزَارُ سَاقَهُ Ve
نَصْفٌ [naṡf] Gün yarı olmağa dahi derler, نِصْفُ نَهَارٍ olmak maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı