ey ~ أَيْ

Kamus-ı Muhit - أي maddesi

أَيْ [ey] (كَيْ [key] vezninde) İki vech üzere müstaʹmeldir: Evvel nidâ-yı karîb için olur; nahvu: أَيْ زَيْدُ أَقْبِلْ Sânî tefsîr ve ʹibâre için olur; nahvu: عِنْدِي عَسْجَدٌ أَيْ ذَهَبٌ

أَيُّ [eyy] (hemzenin fethi ve yâ’nın teşdîdiyle) Harf-i istifhâmdır, onunla zevi’l-ʹukûldan ve gayrıdan su΄âl olunur, Türkîde ondan “ne” ve “hangi” ile Fârisîde “çi” ve “kudâm” ile taʹbîr olunur. Meselâ أَيُّ شَيْءٍ Fârisîde “Çi çîzest?” ve Türkîde “Ne nesnedir?” Ve أَيُّ رَجُلٍ Fârisîde “Kudâm merd?” ve Türkîde “Hangi adam?” Ve أَيُّهُمَا “Şu iki adamdan hangisi?” ve أَيَّتُهُمَا “Şu iki hatundan hangisi? demektir. Ve ʹArabların أَيْشٍ kavlleri أَيُّ شَيْءٍ muhtasarıdır. Ve أَيُّ [eyy] kelimesi mebnîdir, ve baʹzen muhaffef olur; ke-kavlihi: “تَنَظَّرْتُ نَسْرًا وَالسِّمَاكَيْنِ أَيْهُمَا|| عَلَيَّ مِنَ الْغَيْثِ اسْتَهَلَّتْ مَوَاطِرُهْ”

Vankulu Lugatı - أي maddesi

أَيْ [ey] (hemzenin fethi ve yâ’nın sükûnuyla كَيْ [key] vezni üzere) Bir harftir ki onunla karîb nidâ olunur, baʹîd olunmaz; tekûlu: أَيْ زَيْدُ أَقْبِلْ Ve

أَيْ [ey] Kezâlik bir harftir ki tefsîrden mukaddem zikr olunur;tekûlu:أَيْ كَذَا بِمَعْنَى يُرِيدُ كَذَا nitekim.

أَيُّ [eyy] (hemzenin fethi ve yâ’nın teşdîdiyle) Bir ism-i muʹrebdir ki onunla istifhâm olunur. Ve maʹnâ-yı mecâzâtta dahi istiʹmâl olunur, zî-ʹakl olana ve olmayana dahi ıtlâk olunur; tekûlu: أَيُّهُمْ أَخُوكَ وَأَيُّهُمْ يُكْرِمْنِي أُكْرِمْهُ Ve bu maʹrife olur, izâfetten ötürü. Ve gâh olur izâfet lafzen terk olunup maʹnâda melhûz olur. Ve gâh olur أَيُّ [eyyu] اَلَّذِي maʹnâsına olup sılaya muhtâc olur; tekûlu: أَيُّهُمْ فِي الدَّارِ أَخُوكَ Ve gâh olur أَيُّ [eyyu] naʹt dahi vâkiʹ olur; tekûlu: مَرَرْتُ بِرَجُلٍ أَيِّ رَجُلٍ وَأَيَّمَا رَجُلٍ وَبِامْرَأَةٍ أَيَّةِ امْرَأَةٍ وَبِامْرَأَتَيْنِ أَيَّمَا امْرَأَتَيْنِ وَهَذِهِ امْرَأَةٌ أَيَّةُ امْرَأَةٌ وَهَذِهِ امْرَأَتَانِ أَيَّتُمَا امْرَأَتَانِ Ve bunlarda مَا zâ΄idedir. Ve maʹrife هَذَا زَيْدٌ أَيَّمَا رَجُلٍ deyip أَيًّا kelimesin hâliyyet üzere mansûb kılarsın. Ve هَذِهِ أَمَةُ اللهِ أَيَّتَمَا جَارِيَةٍ dersin. Ve أَيُّ امْرَأَةٍ جَاءَتْكَ وَأَيُّ امْرَأَةٍ جَاءَكَ dersin fiʹlin te΄nîsi ve tezkîriyle yaʹnî أَيُّ kelimesinde tâ gelmediği hînde vecheyn câ΄izdir. Ve أَيَّةُ امْرَأَةٍ جَاءَتْكَ dersin yaʹnî أَيُّ kelimesi tâ’yla oldukta fiʹlin tezkîri câ΄iz değildir. Ve مَرَرْتُ بِجَارِيَةٍ أَيَّ جَارِيَةٍ وَجِئْتُكَ بِمُلَاءَةٍ أَيِّ مُلَاءَةٍ وَأَيَّةِ مُلَاءَةٍ dersin. Ve bunların cümlesi câ΄izdir. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ اَرْضٍ تَمُوتُ﴾ (لقمان، 34) Ve مُلَاءَةٌ [mulâ΄et] milhafeye derler, çârşeb maʹnâsına. Ve gâh olur kelime-i أَيُّ ile taʹaccüb olunur. Ve Muġni’l-Lebîb’de maʹnâ-yı taʹaccüb getirilmemiştir,gâliben maʹnâ-yı naʹtta münderic iʹtibâr olunduğuna binâ΄endir; ke-kavlike: زَيْدٌ رَجُلٌ أَيَّ رَجُلٍ Ve Ferrâ eyitti: أَيُّ kelimesinde mâ-baʹdi ʹâmil olur mâ-kabli olmaz; ke-kâvlihi taʹâlâ: ﴿لِيَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَى لِمَا لَبِثُوا﴾ (الكهف، 12) فَرَفَعَ Ve kalallâhu taʹâlâ: ﴿سَيَعْلَمُ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَيَّ مُنْقَلَبٍ يَنْقَلِبُونَ﴾ (الشعراء، 227) فَنَصَبَهُ بِمَا بَعْدَهُ Ve Kisâ΄î eyitti: لَأَضْرِبَنَّ أَيُّهُمْ فِي الدَّارِ câ΄izdir ve ضَرَبْتُ أَيُّهُمْ فِي الدَّارِ câ΄iz değildir, pes Kisâ΄î fiʹl-i vâkiʹ ile fiʹl-i muntazarı fark etmiştir. Ve kaçan muʹarref bi’l-lâm olan kelimeye harf-i nidâ dâhil kılsan onunla harf-i nidâ beynine أَيُّهَا lafzın dâhil kılarsın; tekûlu: يَا أَيُّهَا الرَّجُلُ ve يَا أَيَّتُهَا الْمَرْأَةُ pes أَيُّ ism-i mübhem müfred maʹrifedir ki zamm üzerine mebnîdir. Ve hâ harf-i tenbîhtir ki kelime-i أَيُّ muzâf olduğu ismden ʹıvazdır ve اَلرَّجُلُ merfuʹdur, zîrâ أَيُّ kelimesinin sıfatıdır. Ve gâh olur أَيُّ ile nekireler hikâyet olunur, gerek ʹâkıl olsun gerek gayr-ı ʹâkıl olsun. Ve أَيُّ [eyyu] kelimesi ile istifhâm olundukta nekireden istifhâm olunsa onu zikr olunan nekirenin iʹrâbı gibi muʹreb kılarsın, meselâ kaçan sana مَرَّ بِي رَجُلٌ deseler أَيٌّ يَا فَتَى deyip hâlet-i vaslda muʹreb kılıp hâlet-i vakfta iʹrâbına işâret kılarsın. Ve eger رَأَيْتُ رَجُلًا deseler أَيًّا يَا فَتَى deyip hâlet-i vaslda muʹreb ve münevven kılarsın ve hâlet-i vakfta elif üzere vakf edersin.Ve kaçan مَرَرْتُ بِرَجُلٍ deseler أَيٍّ يَا فَتَى dersin. Ve bi’l-cümle refʹ ve nasb ve cerrde muhâtabın kelâmın hikâyet kılarsın, gerek hâlet-i vaslda gerek hâlet-i vakfta ve tesniyede ve cemʹde kelime-i مَنْde zikr olunan gibi kılarsın.Meselâ kaçan جَاءَنِي رِجَالٌ deseler أَيُّونْ dersin nûn’un sükûnuyla ve أَيِّينْ dersin; nasbda ve cerrde ve أَيَّهْ dersin mü΄enneste.Ve eger vasl edersen أَيَّةً يَا فَتَى وَأَيَّاتٍ deyip münevven kılarsın ve eger bunun gibi istifhâm maʹrifeden sonra vâkiʹ olursa أَيُّ kelimesin merfûʹ kılarsın ʹalâ-külli-i hâl hikâyeten mâ-kabline tâbiʹ kılmazsın. Ve gâh olur أَيُّ kelimesinin üzerine harf-i kâf idhâl olunup teksîr-i ʹadede nakl olunur, كَمْ [kem]-i haberiyye maʹnâsına. Ve tenvîni nûn şeklinde yazılır. Ve bunda iki lügat vardır: Biri كَائِنْ [kâ΄in]dir كَاعِنْ [kâʹin] vezni üzere ve biri dahi كَاَيِّنْ [ke΄eyyin]dir كَعَيِّنْ [keʹayyin] vezni üzere; tekûlu: كَأَيِّنْ رَجُلًا لَقِيتُ تَنْصِبُ مَا بَعْدَ كَأَيِّنْ عَلَى التَّمْيِيزِ وَتَقُولُ أَيْضًا كَأَيِّنْ مِنْ رَجُلٍ لَقِيتُ Ve كَأَيِّنْ [ke΄eyyin]den sonra مِنْ idhâl etmek nasbdan ekser ve ahsendir. Ve istifham için dahi istiʹmâl olunup بِكَأَيِّنْ تَبِيعُ هَذَا الثَّوْبَ derler, بِكَمْ تَبِيعُ maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı