اَلْحُدَّةُ [el-ḩuddet] (ḩâ’nın zammıyla) كُثْبَةٌ [kušamp;bet] ve صُبَّةٌ [ṡubbat] maʹnâsınadır ki bir topak nesneye ve bir sağım yâ bir içim süt makûlesine denir, sâ΄il onunla defʹ olur.
اَلْحِدَّةُ [el-ḩiddet] (شِدَّةٌ [şiddet] vezninde) İnsâna ʹârız olan tîzlik ve keskinlik hâletine ıtlâk olunur. Ve darılmak maʹnâsına istiʹmâl olunur; tekûlu: حَدَدْتُ عَلَيْهِ حَدًّاوحِدَّةً Ke-mâ zukire. Ve bıçak makûlesi âlet bilenip keskin olmak maʹnâsınadır; tekûlu: حَدَدْتُ السِّكِّينَ حَدًّا فَحَدَّتْ حِدَّةً
اَلْوَحَادَةُ [el-veḩâdet] (سَعَادَةٌ [saʹâdet] vezninde) ve
اَلْوُحُودَةُ [el-vuḩûdet] ve
اَلْوُحُودُ [el-vuḩûd] (vâv’ların zammıyla) ve
اَلْوَحْدُ [el-vaḩd] ve
اَلْوَحْدَةُ [el-vaḩdet] (وَعْدٌ [vaʹd] ve وَعْدَةٌ [vaʹdet] veznlerinde) ve
اَلْحِدَةُ [el-ḩidet] (عِدَةٌ [ʹidet] vezninde) Yalnız kalmak maʹnâsınadır ki murâd biricik olmaktır; yukâlu: وَحِدَ الرَّجُلُ وَكَعَلِمَ وَوَحُدَ كَكَرُمَ يَحِدُ فِيهِمَا وَحَادَةً وَوُحُودَةً وَوُحُودًا وَوَحْدًا وَوَحْدَةً وَحِدَةً إِذَا بَقِيَ مُفْرَدًا
اَلْحِدَّةُ [el-ḩiddet] (ḩâ’nın kesriyle ve dâl’ın teşdîdiyle) Keskinlik; yukâlu: حَدَّ السَّيْفُ يَحُدُّ حِدَّةً مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ أَيْ صَارَ حَادًّا Ve insâna ʹârız olan gazab hâletine dahi حِدَّةٌ [ḩiddet] derler; tekûlu: حَدَدْتُ عَلَى الرَّجُلِ أَحُدُّ حِدَّةً مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Kisâ΄î’den böyle rivâyet olunmuştur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı