el-ḩudurr ~ اَلْحُدُرُّ

Kamus-ı Muhit - الحدر maddesi

اَلْحُدُرُّ [el-ḩudurr] (عُتُلٌّ [ʹutull] vezninde) Yoğun ve galîz nesneye denir.

اَلْحَدَرُ [el-ḩader] (fethateynle) ve

اَلْحَدُورُ [el-ḩadûr] (قَبُولٌ [ḵabûl] vezninde) ve

اَلْأُحْدُورُ [el-uḩdûr] (أُسْلُوبٌ [uslûb] vezninde) ve

اَلْحَدْرَاءُ [el-ḩadrâ΄] (صَحْرَاءُ [ṡaḩrâ΄] vezninde) ve

اَلْحَادُورُ [el-ḩâdûr] Akıntılı iniş ve engebe yere denir, Fârisîde neşîb denir. Ve

حَدْرٌ [ḩadr] Göz yaşı su gibi inip akmak maʹnâsına masdar olur; yukâlu: حَدَرَ الدَّمْعُ حَدْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا سَالَ

اَلْحَدْرُ [el-ḩadr] (غَدْرٌ [ġadr] vezninde) ve

اَلْحُدُورُ [el-ḩudûr] (صُدُورٌ [ṡudûr] vezninde) Yüksek ve engebe yerden iniş aşağı indirmek maʹnâsınadır, dağdan ve tepeden indirmek gibi; yukâlu: حَدَرَ الشَّيْءَ حَدْرًا وَحُدُورًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا حَطَّهُ مِنْ عُلْوٍ إِلَى سُفْلٍŞârih der ki mutâviʹi inhidârdır. Ve حَدْرٌ [ḩadr] ve حُدُورٌ [ḩudûr] lâzım dahi olur; yukâlu: حَدَرَ الرَّجُلُ إِذَا هَبَطَİntehâ. Ve

حَدْرٌ [ḩadr] Bir işte sürʹat eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir ki o işi tatvîlden hatt eder; yukâlu: حَدَرَ الْقِرَاءَةَ حَدْرًا إِذَا أَسْرَعَ فِيهَا Ve darbe yâhûd sadme sebebiyle gövdenin derisi şişip gılzatlanmak maʹnâsına müstaʹmeldir ki şişip kabarmak sebebiyle kıvâm-ı vücûd münhatt olur; yukâlu: حَدَرَ جِلْدُهُ حَدْرًا وَحُدُورًا إِذَا وَرِمَ وَغَلُظَ مِنَ الضَّرْبِ Ve bu maʹnâda müteʹaddî olur; yukâlu: ضَرَبَهُ حَتَّى حَدَرَ جِلْدَهُ أَيْ وَرَّمَهُ Ve bez ve makʹad makûlesinin saçaklarını ve püsküllerini bükmek maʹnâsına müstaʹmeldir ki o sebeple tûlünden hatt ve kasr olunur; yukâlu: حَدَرَ الثَّوْبَ إِذَا فَتَلَ هُدْبَهُ Ve müshil devâ içeriyi ishâl edip sürmek maʹnâsına müstaʹmeldir ki esfele inzâl eder; yukâlu: حَدَرَ الدَّوَاءُ بَطْنَهُ إِذَا أَمْشَاهُ Ve bir nesneyi ihâta eylemek maʹnâsınadır ki istitâleden gûyâ ki hatt eylemiş olur; yukâlu: حَدَرَ الشَّيْءَ إِذَا أَحَاطَ بِهِ Ve aʹzâ ve endâm kalın ve dirnekli ve sımsıkı olduğu hâlde semirmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: حَدَرَ الرَّجُلُ حَدْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا سَمِنَ فِي غِلَظٍ وَاجْتِمَاعِ خَلْقٍ Ve gözyaşını su akıntısı gibi salıverip akıtmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَدَرَتِ الْعَيْنُ الدَّمْعَ حَدْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا سَالَتْ بِهِ Ve

حَدْرٌ [ḩadr] Gözde olan şaşılığa ıtlâk olunur, bir tarafa münhadir olduğu için; yukâlu: فِي عَيْنِهِ حَدْرٌ أَيْ حَوَلٌ

Vankulu Lugatı - الحدر maddesi

اَلْحَدَرُ [el-ḩader] (fethateynle) Yerin çukuru ve iniş olan yanı, صَبَبٌ [ṡabeb] gibi veznen ve maʹnen.

اَلْحَدْرُ [el-ḩadr] (ḩâ’nın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Aʹzâsı müctemiʹü’l-halk olan kimse; yukâlu: حَدُرَ يَحْدُرُ حَدَرْاً مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ Ve

حَدْرٌ [ḩadr] Gemi[yi] engine salmağa dahi derler; yukâlu: حَدَرْتُ السَّفِينَةَ أَحْدُرُهَا حَدْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَرْسَلْتَهَا إِلَى أَسْفَلَ Ve bu bâb-ı إِفْعَالٌ [ifʹâl]den gelmez, yaʹnî أَحْدَرْتُ السَّفِينَةَ denmez. Ve yıl kıtlık olup bir kimsenin hâli tenezzülde olmağa dahi derler; yukâlu: حَدَرَتْهُمُ السَّنَةُ أَيْ حَطَّتْهُمْ وَجَاءَتْ بِهِمْ حُدُورًا يَتَعَدَّى وَلَا يَتَعَدَّى Ve

حَدْرٌ [ḩadr] Sürʹat etmeğe dahi derler; yukâlu: حَدَرَ فِي قِرَاءَتِهِ يَحْدُرُ حَدْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı