اَلْحَرْسُ [el-ḩars] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) ve
اَلْحِرَاسَةُ [el-ḩirâset] (فِرَاسَةٌ [firâset] vezninde) Hıfz eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَرَسَهُ حَرْسًا وَحِرَاسَةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا حَفِظَهُ فَهُوَ حَارِسٌ Ve
حَرْسٌ [ḩars] Dehr ve zamâna denir; cemʹi أَحْرُسٌ [aḩrus] gelir, أَفْلُسٌ [eflus] gibi; yukâlu: مَضَى عَلَيْهِ حَرْسٌ أَيْ دَهْرٌ Ve bir nesne uğurlamak maʹnâsınadır; yukâlu: حَرَسَ الشَّيْءَ حَرْسًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا سَرَقَهُ Ve çok zamân muʹammer olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَرِسَ الرَّجُلُ حَرْسًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا عَاشَ زَمَانًا طَوِيلاً
اَلْحَرَسُ [el-ḩares] (fethateynle) Sultânın bekçileri, nigâh-bân maʹnâsına.
اَلْحَرْسُ [el-ḩars] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Dehr maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı