el-ḩirḵ ~ اَلْحِرْقُ

Kamus-ı Muhit - الحرق maddesi

اَلْحِرْقُ [el-ḩirḵ] (ḩâ’nın kesriyle) Aşı kalemine denir ki ağaç aşılanır.

اَلْحَرِقُ [el-ḩariḵ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Kıllarının uçları bölünüp dökülür olan adama denir; yukâlu: رَجُلٌ حَرِقُ الشَّعْرِ أَيْ مُتَشَقِّقُ الْأَطْرَافِ Ve şimşeği şedîd olan sehâba denir; yukâlu: سَحَابٌ حَرِقٌ أَيِ الشَّدِيدُ الْبَرْقِ

اَلْحَرَقُ [el-ḩaraḵ] (fethateynle) Âteşe, ʹalâ-kavlin yalınına denir; tekûlu: أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الْحَرَقِ أَيِ النَّارِ أَوْ لَهِيبِهَا Ve çırpıcıların çok dövüp çırpmasından beze ʹârız olan yanıklık eserine denir ki göyünme taʹbîr olunur; yukâlu: فِي الثَّوْبِ حَرَقٌ أَيْ أَثَرُ احْتِرَاقٍ مِنْ دَقِّ الْقَصَّارِ Ve

حَرَقٌ [ḩaraḵ] Masdar olur, bedenden kıllar bölük bölük bölünüp dökülmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَرِقَ شَعْرُهُ حَرَقًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا تَقَطَّعَ وَنَسَلَ

اَلْحَرْقُ [el-ḩarḵ] (غَرْقٌ [ġarḵ] vezninde) Bir nesneyi törpü ile törpülemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَرَقَهُ حَرْقًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا بَرَدَهُ يَعْنِي بِالْمِبْرَدِ Ve bir nesnenin eczâsını birbirine sürtüp oğuşturmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَرَقَ الشَّيْءَ إِذَا حَكَّ بَعْضَهُ بِبَعْضٍ Şârih der ki gerçi Ṡiḩâḩ’ta ve burada bu iki maʹnâ müttehid sûretinde mersûm olup lâkin her biri maʹnâ-yı mahsûstur, zîrâ işbu “ح،ر،ق” mâddesi bir şey΄e min-gayri lehîb îkâʹ-ı harâret maʹnâsına mevzûʹdur. Ve dişleri birbirine sürtüp gıcırdatmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَرَقَ نَابَهُ حَرْقًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا سَحَقَهُ حَتَّى سُمِعَ لَهُ صَرِيفٌ Ve yakmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَرَقَهُ بِالنَّارِ إِذَا أَوْقَعَهَا فِيهِ

Vankulu Lugatı - الحرق maddesi

اَلْحَرِقُ [el-ḩariḵ] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın kesriyle) Kılı ve kanadı dökülen kuş; yukâlu: هُوَ حَرِقُ الشَّعْرِ وَالْجَنَاحِ Ve

حَرِقٌ [ḩariḵ] Berki muhkem olan buluta dahi derler; yukâlu: سَحَابٌ حَرِقٌ أَيْ شَدِيدُ الْبَرْقِ

اَلْحَرَقُ [el-ḩaraḵ] (fethateynle) Âteş, nâr maʹnâsına; yukâlu: فِي حَرَقِ اللهِ Ve

حَرَقٌ [ḩaraḵ] Kezâlik sevbe dökülmeden ʹârız olan yanmaktır. Ve gâh olur râ teskîn dahi olunur. Ve

حَرَقٌ [ḩaraḵ] Kıl dökülmeğe dahi derler; yukâlu: حَرِقَ شَعْرُهُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا تَقَطَّعَ وَنَسَلَ Ve نَسْلٌ [nesl] nûn’la ve sîn-i mühmele ile kıl kendi dökülmeğe derler.

اَلْحَرْقُ [el-ḩarḵ] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi eğelemek ve birbirine sürmek; yukâlu: حَرَقْتُ الشَّيْءَ حَرْقًا إِذَا بَرَدْتَهُ وَحَكَكْتَ بَعْضَهُ بِبَعْضٍ Ve

حَرْقٌ [ḩarḵ] Dişleri hâlet-i gazabında birbirine sürmeğe dahi derler; minhu kavluhum: حَرَقَ نَابَهُ يَحْرُقُهُ وَيَحْرِقُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا سَحَقَهُ حَتَّى سُمِعَ لَهُ صَرِيفٌve yukâlu:فُلَانٌ يَحْرِقُ عَلَيْكَ الْأُرَّمَ غَيْضًا Ve أُرَّمٌ [urrem] hemzenin zammı ve râ-i mühmelenin fethi ve teşdîdiyle azı dişleridir. Ve kara΄e ʹAlî radıyallâhu ʹanhu: “لَنَحْرُقَنَّهُ” (طه 97) أَيْ لَنَبْرُدَنَّهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı