el-ḩaşer ~ اَلْحَشَرُ

Kamus-ı Muhit - الحشر maddesi

اَلْحَشَرُ [el-ḩaşer] (fethateynle) Kepeğe denir, نُخَالَةٌ [nuḣâlet] maʹnâsına. Ve zammeteynle lügat-ı rediyyedir.

اَلْحَشِرُ [el-ḩaşir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Şol tuluma denir ki ne büyük ve ne küçük; orta ve muʹtedil ola, gûyâ ki iki tarafı da cemʹ eylemiş olur; yukâlu: وَطْبٌ حَشِرٌ إِذَا كَانَ بَيْنَ الصَّغِيرِ وَالْكَبِيرِ

اَلْحَشْرُ [el-ḩaşr] (نَشْرٌ [neşr] vezninde) Latîf ve nâzük olan kulağa denir; atta olursa o ata kalem kulaklı taʹbîr olunur. Müfredi ve tesniye ve cemʹi müsâvîdir, zîrâ fi’l-asl masdardır; yukâlu: أُذُنٌ حَشْرٌ أَيْ لَطِيفٌ وَيُقَالُ أُذُنَانِ حَشْرٌ وَآذَانٌ حَشْرٌ

Vankulu Lugatı - الحشر maddesi

اَلْحَشْرُ [el-ḩaşr] (ḩâ’nın fethi ve şîn’in sükûnuyla) Şol kulağa derler ki ince ve latîf ola, nitekim ʹArab atlarında olur; yukâlu: أُذُنٌ حَشْرٌ أَيْ لَطِيفَةٌ كَأَنَّهَا حُشِرَتْ حَشْرًا أَيْ بُرِيَتْ وَحُدِّدَتْ Ve kulaktan gayrıda dahi istiʹmâl olunur. Ve آذَانٌ حَشْرٌ dahi derler, tesniye ve cemʹ olmaz, zîrâ bu aslında masdardır, مَاءٌ غَوْرٌ [mâ΄un ġavrun] مَاءٌ سَكْبٌ [mâ΄un sekbun] gibi. Ve gâh olur حَشْرٌ [ḩaşr] ok yeleğinin latîfine dahi derler. Ve gönderin dahi incesine ve latîfine de derler; yukâlu: حَشَرْتُهُ حَشْرًا Yaʹnî “Gönderi ince ve latîf ettim.” Ve bu makâmda Ṡurâḩ’ta حَشْرٌ [ḩaşr]ı “nevk-i tîr” ile tefsîr etmiştir, ok temreni maʹnâsına. Zâhîr budur ki galattır, zîrâ Ṡiḩâḩ’ta اَلْحَشْرُ مِنَ الْقُذَذِ مَا لَطُفَ demiştir. Ve hafî değildir ki قُذَذٌ [ḵužež] ok yelekleridir, ok temreni değildir. Ve İbn Kemâl Paşa’nın Muḩîṯu’l-Luġa nâm kitâbında حَشْرٌ [ḩaşr] “tîz kerden-i sinân” dediği dahi muhâlif olur, ʹalâ-mâ lâ-yaḣfâ. Ve Aḣfeş, سَهْمٌ حَشْرٌ وَسِهَامٌ حُشْرٌ hikâyet etti, ḩâ’nın fethiyle evvelde ve zammıyla sânîde, nitekim جَوْنٌ [cevn] ve جُونٌ [cûn] ve وَرْدٌ [verd] ve وُرْدٌ [vurd] ve ثَطٌّ [šamp;aṯṯ] ve ثُطٌّ [šamp;uṯṯ] derler. Ve جَوْنٌ [cevn] cîm’in fethiyle ak nesneye derler. Ve ثَطٌّ [šamp;aṯṯ] šamp;â’nın fethiyleكَوْسَجٌ [kevsec]e derler. Ve

حَشْرٌ [ḩaşr] Cemʹ etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: حَشَرْتُ النَّاسَ أَحْشُرُهُمْ حَشْرًا أَيْ جَمَعْتُهُ ve minhu يَوْمُ الْحَشْرِ Ve

حَشْرٌ [ḩaşr] Mevt maʹnâsına da gelir, Saʹîd b. Mesrûḵ, ʹİkrime’den rivâyet etmiştir ki Bârî taʹâlânın ﴿وَإِذَا الْوُحُوشُ حُشِرَتْ﴾ (التكوير 5) kavl-i şerîfinde هَلَكَتْ maʹnâsınadır. Ve إِهْلَاكٌ [ihlâk] maʹnâsına da gelir; yukâlu: حَشَرَتِ السَّنَةُ مَالَ فُلَانٍ أَيْ أَهْلَكَتْهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı