ḩarr ~ حَرٌّ

Kamus-ı Muhit - حر maddesi

اَلْحَرُّ [el-ḩarr] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın teşdîdiyle) Issıya denir ki ismdir, بَرْدٌ [berd] mukâbilidir; tekûlu: يَوْمُنَا بِهِ حَرٌّ شَدِيدٌ Cemʹi حُرُورٌ [ḩurûr] gelir ḩâ’nın zammıyla ve أَحَارِيرُ [eḩârîr] gelir gayr-i kıyâs üzere Ve

حَرٌّ [ḩarr] ve

حُرُورٌ [ḩurûr] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve

حَرَارَةٌ [ḩarâret] Masdar olur, ıssı olmak maʹnâsınadır; tekûlu: حَرِرْتَ يَا يَوْمُ كَمَلِلْتَ تَحَرُّ بِالْفَتْحِ حَرًّا وَحُرُورًا وَحَرَارَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَحَرَرْتَ كَمَرَرْتَ حَرًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَحَرَرْتَ كَفَرَرْتَ حَرًّا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي ضِدُّ بَرِدْتَ Ve

حَرٌّ [ḩarr] Deve kısmına mahsûs zecr ve âzâr asvâtındandır, giderken durup yâ ağırlaştıkta sevk için îrâd olunur, niteki koyun kısmını اَلْحَيْهِ [el-ḩayhi] savtıyla sevk ederler. Ve

حَرٌّ [ḩarr] حَرَّةٌ [ḩarret] kelimesinden cemʹ-i cinsi olur. Niteki cemʹ-i sîgıحِرَارٌ [ḩirâr]dır ḩâ’nın kesriyle ve حَرَّاتٌ [ḩarrât]tır ki cemʹ-i mü΄ennes-i sâlimdir ve حَرِّينَ [ḩarrîn]dir ki cemʹ-i müzekker bünyesi üzeredir ve أَحَرِّينَ [eḩarrîn] gelir, müfredi أَحَرُّ [eḩarr] olmak tevehhümüne mebnî. Ve

حَرَّةٌ [ḩarret] Şol kara taşlık arza denir ki taşları âteşte yanmış sûretinde çürüyüp paralanmağa yüz tutmuş ola. Bâdiyede kabâ΄il-i ʹArabdan her birinin bir حَرَّةٌ [ḩarret]-i mahsûsaları olur ki kış faslında çadır ile orada temekkün ve îvâ ederler. Ḩarre-i Benî Suleym ve Ḩarre-i Benî ʹUḵayl dedikleri bu olacaktır. Orada raʹy ve çerâ eden deveye حَرِّيٌّ [ḩarriyy] derler yâ-yı nisbetle. Ve

حَرٌّ [ḩarr] Müteʹaddî olur, bir nesneyi ısıtmak ve germ-nâk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَرَّ الْمَاءَ حَرًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا سَخَنَهُ Ve حَرِيرَةٌ [ḩarîret] dedikleri taʹâm pişirmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَرَّ الرَّجُلُ حَرًّا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا طَبَخَ الْحَرِيرَةَ

اَلْحُرُّ [el-ḩurr] (ḩâ’nın zammıyla) Kişi-zâde ve âzâdeye denir, عَبْدٌ [ʹabd] mukâbilidir; yukâlu: “اَلْعَبْدُ حُرٌّ إِنْ قَنَعَ وَالْحُرُّ عَبْدٌ إِنْ طَمَعَ” Ve her şey΄in güzîde ve efdaline ıtlâk olunur; tekûlu: أَكَلْنَا حُرَّ الْفَاكِهَةِ أَيْ خِيَارَهَا Ve soy ve pâk-cins ata ıtlâk olunur; yukâlu: فَرَسٌ حُرٌّ أَيْ عَتِيقٌ Ve حُرُّ الطِّينِ [ḩurru’ṯ-ṯîn] kum ve taş ve moloz ile muhtelit olmayıp pâkîze olan balçığa ıtlâk olunur. Kezâlik حُرُّ الرَّمْلِ [ḩurru’r-reml] pâkîze ve tayyibü’n-nebât olan kumsala ıtlâk olunur; yukâlu: طِينٌ حُرٌّ أَيْ طَيِّبٌ ve yukâlu: رَمْلٌ حُرٌّ أَيْ طَيِّبٌ يَعْنِي طَيِّبُ النَّبَاتِ Ve حُرٌّ [ḩurr] kelimesinin cemʹi أَحْرَارٌ [aḩrâr] gelir ve حِرَارٌ [ḩirâr] gelir ḩâ’nın kesriyle. Ve

حُرٌّ [ḩurr] Güvercin palazına denir, فَرْخُ الْحَمَامَةِ [ferhu’l-ḣamâmet] maʹnâsına. Ve âhû yavrusuna denir. Ve yılan yavrusuna denir. Ve güzel iş, fiʹl-i hasen maʹnâsınadır; tekûlu: مَا هَذَا مِنْكَ بِحُرٍّ أَيْ فِعْلٍ حَسَنٍ Ve أَزَاذٌ [ezâž] dedikleri bir nevʹ hurmânın tâzesine denir. Ve çakır doğana denir. Ve isperi doğana denir, bâzî maʹnâsına ki Fârisîde bâz-ı sepîd derler. Ve

حُرُّالْوَجْهِ [ḩurru’l-vech] İnsânın yüzünden zâhir ve manzûr olan yerine denir ki yüzün yumru yeri olacaktır, Fârisîde ruhsâr denir; yukâlu: ضَرَبَ حُرَّ وَجْهِهِ وَهُوَ مَا بَدَا مِنْهُ Ve

حُرُّالرَّمْلِ [ḩurru’r-reml] Kumluğun ortasına denir; yukâlu: نَزَلَ فِي حُرِّ الرَّمْلِ أَيْ وَسَطِهَا Ve

حُرٌّ [Ḩurr] Esâmî-i ricâldendir: Ḩurr b. Yûsuf ešamp;-Šeḵafî o kimsedir ki Mavṡil diyârında Nehru’-Ḩurr dedikleri ırmak ona mensûbdur, merkûm hafr etmiştir. Ve Ḩurr b. Ḵays ve Ḩurr b. Mâlik ashâbdandır. Ve

حُرٌّ [Ḩurr] Necd ülkesinde bir vâdî adıdır. Ve Cezîre’de bir başka vâdî adıdır. Ve

حُرُّالْفَرَسِ [ḩurru’l-feres] At kısmının zâhir-i uzuneyninde yaʹnî kulaklarının taşra tarafında olan siyâha denir ki ekserî doru atlarda olur.

Vankulu Lugatı - حر maddesi

اَلْحُرُّ [el-ḩurr] (ḩâ’nın zammıyla) عَبْدٌ [ʹabd]in mukâbilidir, âzâd maʹnâsınadır. Ve

حُرٌّ [ḩurr] Vasat maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: حُرُّ الرَّمْلِ وَحُرُّ الدَّارِ Kum ortası ve ev ortası demek mahallinde. Ve

حُرٌّ [ḩurr] Yüzde yumru olup taşra duran yere dahi derler, yanak maʹnâsına; yukâlu: لَطَمَهُ عَلَى حُرِّ وَجْهِهِ Ve لَطْمٌ [laṯm] tabanca ile vurmağa derler. Ve

حُرٌّ [Ḩurr] Ḣavâric tâ΄ifesinden olan kimseye dahi derler Ferrâ rivâyetinde; yukâlu: رَجُلٌ حُرٌّ أَيْ بَيِّنُ الْحَرُورِيَّةِ Ve حَرُورِيٌّ [ḩarûriyy]in tefsîri gelir inşâ΄allâhu taʹâlâ.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı