Şârih der ki Zemaḣşerî, سُدَّةٌ [suddet]i sarây kapısının üstündeki örtü ile tefsîr eyledi ki sundurma ve saçak taʹbîr ettikleri olacaktır. Ve Ebû ʹAmr kapı önünde olan sofa ve sedd ile beyân eylemişlerdir. Ehl-i bâdiye ʹindinde çadır kapısını fenâsıdır ki dergâh taʹbîr olunur, pes mü΄ellifin tefsîri أَهْلُ حَضَرٍ [ehlu ḩaḋar]a göre olur. Ve
سُدَّةٌ [suddet] Mesdûd olan kemerli binâ bakiyyesine denir ki murâd sedd olunmuş kemerli binâ yerine denir, mihrâb ve mesdûd pencere ve sofa içleri gibi. Ve
سُدَّةٌ [suddet] Buruna mahsûs bir tutkunluk ʹârızasına denir ki istişmâmdan menʹ eder. Etıbbâ΄ südde-i mesâmâtı bundan ahz eylediler.
اَلسُّدَّةُ [es-suddet] (sîn’in zammıyla) Bir marazdır ki burna ʹârız olur, nesîm-i rîhi menʹ eder. Ve
سُدَّةٌ [suddet] Evin kapısına dahi derler; tekûlu: رَأَيْتُهُ قَاعِدًا سُدَّةَ بَابِهِ Ve fi’l-hadîsi: “اَلشُّعْثُ الرَّؤُوسِ الَّذِينَ لَا تُفْتَحُ لَهُمُ السُّدَدُ” Ve شُعْثٌ [şuʹšamp;] şîn’in zammıyla başları tozlu olan fukarâ. Kâle Ebu’d-Derdâ΄: “مَنْ يَغْشَ سُدُدَ السُّلْطَانِ يَقُمْ وَيَقْعُدْ” Yaʹnî “Pâdişâhlar kapısına varan elemden hâlî olmaz.”
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı