saḩl ~ سَحْلٌ

Kamus-ı Muhit - سحل maddesi

اَلسَّحْلُ [es-saḩl] (sîn’in fethi ve ḩâ-yı mühmelenin sükûnuyla) Yalın kat iplikten dokunmuş gevşek beze denir; yukâlu: جَاءَ وَعَلَيْهِ ثَوْبٌ سَحْلٌ أَيْ لَمْ يُبْرَمْ غَزْلُهُ Ve bu maʹnâda masdar olur; yukâlu: سَحَلَ الثَّوْبُ سَحْلًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا نَسَجَهُ غَيْرَ مُبْرَمٍ غَزْلُهُ Ve

سَحْلٌ [saḩl] Yalın kat ipe denir, bunların mukâbiline مُبْرَمٌ [mubrem] denir; yukâlu. شَدَّهُ بِالسَّحْلِ أَيِ الْحَبْلِ الَّذِي عَلَى قُوَّةٍ وَاحِدَةٍ Ve bir türlü beyâz beze, ʹalâ-kavlin penbe zar bürünceğe denir; yukâlu: جَائَتْ وَعَلَيْهَا سَحْلٌ وَهُوَ ثْوَبٌ أَبْيَضُ أَوْ مِنَ الْقُطْنِ Cemʹi أَسْحَالٌ [esḩâl] ve سُحُولٌ [suḩûl] gelir ve سُحُلٌ [suḩul] gelir zammeteynle. Ve

سَحْلٌ [saḩl] Kezâlik masdar olur, bir nesnenin kabuğunu yonup soymak maʹnâsınadır; yukâlu: سَحَلَهُ سَحْلًا مِنَ الْبَابِ الْمَزْبُورِ إِذَا قَشَرَهُ وَنَحَتَهُ Ve yel yerin yüzünü sıyırmak maʹnâsınadır; yukâlu: إِنَّ الرِّيَاحَ تَسْحَلُ الْأَرْضَ أَيْ تَكْشُطُ مَا عَلَيْهَا Ve akçeyi üğürtlemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَحَلَ الدَّرَاهِمَ إِذَا انْتَقَدَهَا Ve akçeyi fi’l-hâl sayıp vermek maʹnâsınadır ki tırnağı dibinde vermek taʹbîr olunur; yukâlu: سَحَلَ الْغَرِيمُ مِائَةَ دِرْهَمٍ إِذَا نَقَدَهُ Ve harıl harıl kamçı ile vurmak maʹnâsınadır ki vücûdun derisini soyup sıyırır; yukâlu: سَحَلَهُ مِائَةَ سَوْطٍ إِذَا ضَرَبَهُ Ve

سَحْلٌ [saḩl] ve

سُحُولٌ [suḩûl] Göz ağlayıp sapır sapır yaş dökmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَحَلَتِ الْعَيْنُ سَحْلًا وَسُحُولًا إِذَا بَكَتْ Ve bir adama levm ve şetm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَحَلَهُ فُلَانٌ إِذَا شَتَمَهُ وَلَامَهُ

Vankulu Lugatı - سحل maddesi

سَحْلٌ [saḩl] Derâhimden nakd olana dahi derler. Ve

سَحْلٌ [saḩl] Bükmeğe dahi derler; tekûlu: سَحَلْتُ الْحَبْلَ Ve

سَحْلٌ [saḩl] Bir nesneyi döğmeğe dahi derler, سَحْقٌ [saḩḵ] maʹnâsına; tekûlu: سَحَلْتُ الشَّيْءَ إِذَا سَحَقْتَهُ Ve

سَحْلٌ [saḩl] Akçanın yüzin düz etmeğe dahi derler; yukâlu: سَحَلْتُ الدَّرَاهِمَ فَانْسَلَحَتْ إِذَا امْلَأْسَّتْ Ve

سَحْلٌ [saḩl] Akçayı ʹale’t-taʹcîl saymağa dahi derler; tekûlu: سَحَلْتُهُ مِائَةَ دِرْهَمٍ إِذَا عَجَّلْتَ لَهُ نَقْدَهَا Ve

سَحْلٌ [saḩl] Akçayı bir yere koyup tahrîk etmeğe dahi derler, mücellâ olsun diye. Ve

سَحْلٌ [saḩl] Kamçı ile vurmağa dahi derler; tekûlu: سَحَلَهُ مِائَةَ سَوْطٍ إِذَا ضَرَبَهُ Ve

سَحْلٌ [saḩl] Asl maʹnâsından bir nesnenin kabın çıkarmağa derler, قَشْرٌ maʹnâsına. Ve

سَحْلٌ [saḩl] Yel yer yüzin soymağa dahi derler; yukâlu: سَحَلَتِ الرِّيَاحُ الْأَرْضَ إِذَا كَشَطَتْ أَدَمَتَهَا Ve

سَحْلٌ [saḩl] Bir nesneyi dökmeğe dahi derler, صَبٌّ maʹnâsına; tekûlu: بَاتَ السَّمَاءُ تَسْحَلُ لَيْلَتَهَا أَيْ تَصُبُّ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı