ferd ~ فَرْدٌ

Kamus-ı Muhit - فرد maddesi

Mütercim der ki Âsitâne-i emn-âşiyâneye vürûdumuzdan çend rûz mürûrunda ecillâ-i kirâmdan bir zâtın ziyâretine varılıp meclisleri ʹulemâ΄ ile gâss olmakla meğer beynlerinde Beyḋâvî merhûmun sûre-i Bakara’da rü΄yet bahsinde ve ذَلِكَ لِلْمُؤْمِنِينَ فِي الْآخِرَةِ وَالْأَفْرَادِ مِنَ الْأَنْبِيَاءِ فِي بَعْضِ الْأَحْوَالِ فِي الدُّنْيَا ʹibâretinde vâki اَلْأَفْرَادِ mâddesinin istikşâfı mütedâvil imiş. Bi’d-defeʹât muʹâtât-i kûs-i mübâhasât vukûʹundan sonra ke-mâ kâne müşkil olarak ʹalâ-hâlihi kaldıkta bu fakîr sâhib-i meclisten riʹâyet-i edeble baʹde’l-istîzân bu makûle bast-ı lisân-ı beyân eyledi ki evvelâ Beyḋâvî hazretlerinin mutasavvife olduğu ʹindinizde mukarrer midir, değil midir diye su΄âlimizi baʹde’t-tasdîk işbu أَفْرَادٌ [efrâd] ʹunvânı burada tasavvuf ıstılâhına mebnîdir dediğimizde beyne’l-ihcâf ve’l-ikbâl istikşâf sûreti ibrâz eylemeleriyle bu resme tafsîle ibtidâr olundu ki burada أَفْرَادٌ [efrâd]dan murâd Fahrü’l-enâm ʹaleyhi’s-salâtu ve’s-selâm hazretleridir, ekmel-i efrâd-ı nevʹ-i insânî olmakla ehad ve şefʹ ve vitr-i ferdiyyetlerini câmiʹdir. Kezâlik “أَوَّلُ مَا خَلَقَ اللهُ نُورِي” hadîsi mûcibince evvel-i mahlûk ve “كُنْتُ نَبِيًّا وَآدَمُ بَيْنَ الْمَاءِ وَالطِّينِ” hadîsi muktezâsınca evvel-i enbiyâ΄ ve ﴿وَلَكِنْ رَسُولَ اللهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّنَ﴾، الآية kerîmesi muktezâsınca hâtemiyyet-i ferdlerini câmiʹdir ve “أُوتِيتُ جَوَامِعَ الْكَلِمِ” hadîsi işbu külliyyet ve cemʹiyyete işârettir, ona mebnî lisân-ı hakîkatte zât-ı şerîflerine أَفْرَادٌ [efrâd] taʹbîr olunur. Beyḋâvî dahi ehl-i hakîkatten olmakla cevheren ve sîgaten أَفْرَادٌ [efrâd] ʹunvânıyla sebt eylemiştir diye takrîr eylediğimizde taʹbîrât-ı mezkûre sâmiʹalarını karʹ eylemediğinden nâşî mahall-i beyân-ı iltimâslarında Şeyh-i Ekber kuddise sırruhu’l-enver hazretleri Fuṡûṡ’ta Faṡṡ-ı Muḩammediyye’yi kelime-i ferdiyye ile tertîbleri ona işâret olup şürrâh dahi vech-i mezkûr üzere maʹa’z-ziyâde bast ve tafsîl eylemişlerdir dediğimizde derhâl Fuṡûṡ’u ve şürûhunu ihzâr ve mürâcaʹat ve vâkıf-ı keyfiyyet olduklarında sükût ile gûyâ ki şâbâş-ı mahmidet oldular. “Ṡâ΄ib du çîz mî-şikend şân-ı şiʹr-râ // Teslîm-i bî-vukûf u sukût-ı vukûf-mend.” İntehâ. Ve

فَرْدٌ [ferd] Çehrede çene kemiklerinin birine ıtlâk olunur, ikisine فَرْدَانِ [ferdân] denir. Ve ʹAraba mahsûs şol papuca ıtlâk olunur ki tasması kat kat dikilmeyip hemân yalın kat ve be-gâyet yufka ve nâzük ola. Kâle fi’n-Nihâye: وَفِي الْحَدِيثِ “جَاءَ رَجُلٌ يَشْكُو رَجُلاً مِنَ الْأَنْصَارِ شَجَّهُ فَقَالَ ||يَا خَيْرَ مَنْ يَمْشِي بِنَعْلٍ فَرْدِ|| أَوْهَبَهُ لِنَهْدَةٍ وَنَهْدِ|| لا تَسْبِيَنَّ سَلَبِي وجِلْدِي|| أَرَادَ النَّعْلَ الَّتِي هِيَ طَاقٌ وَاحِدٌ وَلَمْ تُخْصَفْ طَاقًا عَلَى طَاقٍ وَلَمْ تُطَارَقْ وَهُمْ يُمْدَحُونَ بِرِقَّةِ النِّعَالِ وَإِنَّمَا يَلْبَسُهَا مُلُوكُهُمْ وَسَادَتُهُمْ فَأَرَادَ يَا خَيْرَ الْأَكَابِرِ مِنَ الْعَرَبِ Ve

فَرْدٌ [ferd] Yalnız şey΄e denir, münferid maʹnâsına, ke-mâ se-yuzkeru. Ve ʹArablar “Ben filâna yalnız olduklarımız hâlde buluştum” diyecek yerde لَقِيتُهُ فَرْدَيْنِ derler. Ve

فَرْدٌ [Ferd] Bir mevziʹ adıdır. Ve esmâ-i ricâldendir: Ziyâd b. el-Ferd yâhûd İbn Ebi’l-Ferd ashâbdandır. Ve Ḩafṡ el-Ferd el-Mıṡrî, Cebriyye tâ΄ifesinden bir kimsedir. Ve

فَرْدٌ [Ferd] ʹAbdullâh b. Revâḩa hazretlerinin kılıcı ismidir.

فَرْدٌ [Ferd] (سَرْدٌ [serd] vezninde) ve

فُرْدٌ [Furd] (كُرْدٌ [kurd] vezninde) ve

فِرْدٌ [Fird] (قِرْدٌ [ḵird] vezninde) ve

فَرْدَةُ [Ferdet] (حَمْزَةُ [ḩamzet] vezninde) ve

فَرَدَى [Feredâ] (جَمَزَى [cemezâ] vezninde) ve

فَارِدُ [Fârid] ve

اَلْفُرُدَاتُ [el-Furudât] birer mevziʹ adlarıdır. Ve

فَرْدَةُ [Ferdet] تَمْرَةٌ [temret] vezninde) Bâdiyede bir dağın adıdır. Ve Ṯayyi΄ kabîlesi diyârında bir dağın adıdır. Ve Cerm kabîlesi yurdunda bir su ismidir, ʹalâ-kavlin bu ḵâf’ladır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı