ferʹu’l-užun ~ فَرْعُ الْأُذُنِ

Kamus-ı Muhit - فرع الأذن maddesi

اَلْفَرْعُ [el-ferʹ] (زَرْعٌ [zerʹ] vezninde) Her nesnenin yukarısına denir; yukâlu: فَرْعُ الدَّوْحَةِ ظِلُّهَا دَرْفُهَا أَيْ أَعْلاَهَا Ve bir cemâʹatin şerîf ve zî-şânına ıtlâk olunur; yukâlu: فُلاَنٌ فَرْعُ قَوْمِهِ أَيْ شَرِيفُهُمْ Ve müfîd ve nâmî olan mâl-ı hâzır u mahfûza ıtlâk olunur. Cevherî bunu fethateynle takyîd eylemekle vehm eyledi, niteki Şuveyʹir nâm şâʹirin işbu: “فَمَنْ وَاسْتَبْقَى وَلَمْ يَعْتَصِرْ ||مِنْ فَرْعِهِ مَالاً وَلَمْ يَكْسِرْ” beytinde râ’nın sükûnuyla müsebbettir. Ve

فَرْعٌ [ferʹ] Tâm ve vâfir olan saça ıtlâk olunur; yukâlu: إِمْرَأَةٌ طَوِيلَةُ الْفَرْعِ وَهُوَ الشَّعْرُ التَّامُّ Ve ağaç budağının ucundan düzülmüş yaya denir; tekûlu: رَأَيْتُ فِي يَدِهِ فَرْعًا حَسَنًا وَهِيَ الْقَوْسُ الَّتِي عُمِلَتْ مِنْ طَرَفِ الْقَضِيبِ Ve ağacı yarılmayıp yaʹnî bütün daldan düzülmüş yaya denir, ʹalâ-kavlin yay kısmının pek latîf ve güzîde ve bihterine denir; yukâlu: رَمَاهُ بِالْفَرْعِ أَيِ الْقَوْسِ الْغَيْرِ الْمَشْقُوقَةِ أَوْ هِيَ مِنْ خَيْرِ الْقِسِيِّ Burada غَيْر lafzına harf-i taʹrîf idhâl olunduğu bi’t-te΄vîl mücîz olan kavla mebnîdir; ve yukâlu: قَوْسٌ فَرْعٌ وَفَرْعَةٌ بِالْوَصْفِ وَالتَّأْنِيثِ Ve

فَرْعُ الْمَرْأَةِ [ferʹu’l-mer΄et] Hatunun saçından ʹibârettir. Bu maʹnâ-yı sâbıktan eʹammdır. فَرْعٌ [ferʹ]in cemʹi فُرُوعٌ [furûʹ] gelir. Ve

فَرْعٌ [ferʹ] Dere akıntısına su akacak yere denir. Bunun cemʹi فِرَاعٌ [firâʹ]dır fâ’nın kesriyle. Ve

فَرْعُ الْأُذُنِ [ferʹu’l-užun] Kulağın yukarısına ıtlâk olunur ki üst kemirtleği olacaktır; yukâlu: قَرَعَ فَرْعَ أُذُنِهِ أَيْ أَعْلاَهَا Mü΄ellif وَمِنَ الْأُذُنِ فَرْعُهَا ʹibâretiyle resm eylemekle hakk-ı ʹibâre وَمِنَ الْأُذُنِ أَعْلاَهَا ʹunvânıyla olmaktır. Ve

فَرْعٌ [ferʹ] Masdar olur, yükseğe çıkmak maʹnâsına; yukâlu: فَرَعَ الْجَبَلَ فَرْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا صَعِدَ Ve aşağı inmek maʹnâsına olmakla zıdd olur; yukâlu: فرَعَ الْجَبَلَ إِذَا نَزَلَ Ve kızın kızlığını izâle eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَعَ الْبِكْرَ إِذَا افْتَضَّهَا Ve bir kimsenin başına değnekle yâhûd kılıçla havâle olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: فَرَعَ رَأْسَهُ بِالْعَصَا إِذَا عَلاَهُ بِهَا Ve

فَرْعٌ [ferʹ] ve

فُرُوعٌ [furûʹ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Sâ΄irlere şeref ve şân yâ hüsn ü cemâl cihetiyle gâlib ve ser-efrâz olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: فَرَعَ الْقَوْمَ فَرْعًا وَفُرُوعًا إِذَا عَلاَهُمْ بِالشَّرَفِ أَوْ بِالْجَمَالِ Ve atın başını uyanla silkip yürümekten alıkomak maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَعَ الْفَرَسَ بِاللِّجَامِ إِذَا قَدَعَهُ وَكَبَحَهُ Ve nizâʹ üzere olan adamların aralığına girip defʹ-i nizâʹla ıslâh eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَعَ بَيْنَ الْقَوْمِ إِذَا حَجَزَ وَكَفَّ وَأَصْلَحَ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı