اَلزُّكَنُ [ez-zuken] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Kuvvet-i hâfıza sâhibi adama denir ki işittiğini hıfz ve zabt eder; yukâlu: هُوَ زُكَنٌ أَيْ حَافِظٌ ضَابِطٌ
اَلزَّكَنُ [ez-zeken] (fethateynle) Anlayıp bilmek maʹnâsınadır; yukâlu: زَكِنَهُ زَكَنًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا عَلِمَهُ وَفَهِمَهُ Ve firâsetle zann ve gümân eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: زَكِنَهُ إِذَا تَفَرَّسَهُ وَظَنَّهُ Baʹzılar dedi ki زَكَنٌ [zeken] yakîn ve tahkîk menzilesinde olan zann-ı sâdıka denir. Ve ʹinde’l-baʹz taraf-ı zanna ıtlâk olunur ki tamâm-ı zann olmayıp ondan bir taraf ve bir köşecikten ʹibârettir ki hayâllemek taʹbîr olunur; fe-yukâlu: زَكِنَهُ أَيْ ظَنَّهُ يَقِينًا أَوْ هُوَ طَرَفٌ مِنَ الظَّنِّ
اَلزَّكَنُ [ez-zeken] (fethateynle) Bir nesneyi bilmek; tekûlu: زَكَنْتُهُ زَكَنًا إِذَا عَلِمْتَهُ Ve
زَكَنٌ [zeken] Bir nesneyi firâsetle zann etmeğe dahi derler; tekûlu: زَكَنْتُهُ صَالِحًا أَيْ ظَنَنْتُهُ وَلَا يُقَالُ رَجُلٌ زَكَنٌ Ve زَكَنْتُهُ derler ظَنَنْتُهُ maʹnâsına, أَزْكَنْتُهُ demezler, egerçi ʹâmme أَزْكَنْتُهُ demeğe hırs gösterirler, zîrâ اَزْكَنْتُهُ [ezkentuhu] أَعْلَمْتُهُ maʹnâsına istiʹmâl olunur ki bildirdim demek olur; yukâlu: أَزْكَنْتُهُ شَيْئًا بِمَعْنَى أَعْلَمْتُهُ إِيَّاهُ وَأَفْهَمْتُهُ حَتَّى زَكَنَهُ Ve bu makâmda Ṡıḩâḩ nüshalarının ekserinde habt vâkiʹ olmuştur ki وَلَا يُقَالُ أَزْكَنْتُهُ ekserinden sâkıttır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı