اَلسُّجْرَةُ [es-sucret] (sîn’in zammıyla) ve
اَلسَّجَرُ [es-secer] (fethateynle) Gözün beyâzının kırmızı ile karışıklığına denir; yukâlu: إِنَّ فِي عَيْنِكَ لَسُجْرَةً وَسَجَرًا وَهِيَ بَيِّنَةُ السُّجْرَةِ وَالسَّجَرِ
اَلسَّجْرُ [es-secr] (فَجْرٌ [fecr] vezninde) Bir nesneyi kızdırmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَجَرَ التَّنُّورَ سَجْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَحْمَاهُ Ve doldurmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَجَرَ النَّهْرَ إِذَا مَلَأَهُ Ve suyu dökmek maʹnâsınadır; tekûlu: سَجَرْتُ الْمَاءَ فِي حَلْقِهِ إِذَا صَبَبْتَهُ Ve
سَجْرٌ [secr] ve
سُجُورٌ [sucûr] (ظُهُورٌ [żuhûr] vezninde) Nâka kısmı yavrusuna ârzû sebebiyle uzun uzadı nâle ve hanîn eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَجَرَتِ النَّاقَةُ سَجْرًا وَسُجُورًا إِذَا مَدَّتْ حَنِينَهَا Ve
سَجْرٌ [secr] Kelb boğazına سَاجُورٌ [sâcûr] yaʹnî halta geçirmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَجَرَ الْكَلْبَ سَجْرًا إِذَا شَدَّهُ بِالسَّاجُورِ
اَلسُّجَرُ [es-sucer] (sîn’in zammı ve cîm’in fethiyle) Cemʹi.
اَلسَّجْرُ [es-secr] (sîn’in fethi ve cîm’in sükûnuyla) Kızdırmak; yukâlu: سَجَرْتُ التَّنُّورَ أَسْجُرُهُ سَجْرًا إِذَا أَحْمَيْتَهُ Ve doldurmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: سَجَرْتُ النَّهْرَ مَلَأْتَهُ ve yukâlu: سُجِرَتِ الثِّمَادُ إِذَا مُلِئَتْ مِنَ الْمَطَرِ Ve ثِمَادٌ [šamp;imâd] šamp;â’nın kesriyle az olan sulara derler, mâ-i kalîl maʹnâsına. Ve
سَجْرٌ [secr] Deve veledin ârzû edinip çağırmak; yukâlu: سَجَرَتِ النَّاقَةُ سَجْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı