eş-şeraʹ ~ اَلشَّرَعُ

Kamus-ı Muhit - الشرع maddesi

اَلشُّرَّعُ [eş-şurraʹ] (رُكَّعٌ [rukkaʹ] vezninde) Bu dahi شَارِعٌ [şâriʹ]den cemʹdir. Ve başlarını sudan yukarı kaldıran balıklara denir; yukâlu: حِيتَانٌ شُرَّعٌ أَيْ رَافِعَةٌ رُؤُوسَهَا

اَلشِّرْعُ [eş-Şirʹ] (şîn’in kesriyle) Bir mevziʹ adıdır. Ve naʹleyn tasmasına denir, شِرَاكُ النَّعْلِ [şirâku’n-naʹl] maʹnâsına. Ve lavta dedikleri sâzın tellerine ve kirişlerine denir.

اَلشَّرْعُ [eş-şerʹ] (فَرْعٌ [ferʹ] vezninde) ʹÖrf-i şerîʹatte emr ve nehy gibi ahkâmı müştemil sülûk eyleyecek âyîn ve ʹâdet vazʹ eylemek maʹnâsınadır ki hemîn vâzıʹ Hudâ-yı müteʹâldır; yukâlu: شَرَعَ لَهُمْ شَرْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا سَنَّ Ve hâne ve menzil ötesi nâfiz olan sokak ve yol üzere olmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَرَعَ الْمَنْزِلُ إِذَا صَارَ عَلَى طَرِيقٍ نَافِذٍ Ve

شَرْعٌ [şerʹ] ve

شُرُوعٌ [şurûʹ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Davar suya girmek maʹnâsınadır; yukâlu: شَرَعَتِ الدَّوَابُّ فِي الْمَاءِ شَرْعًا وَشُرُوعًا إِذَا دَخَلَتْ فِيهِ Ve bir işe başlamak maʹnâsınadır; yukâlu: شَرَعَ فِي الْأَمْرِ إِذَا خَاضَ بِهِ Ve urganı ilmekleyip iki uçlarını kova makûlesi nesnenin kulpuna sokmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَرَعَ فُلاَنٌ اَلْحَبْلَ شَرْعًا إِذَا أَنْشَطَهُ وَأَدْخَلَ قُطْرَيْهِ فِي الْعُرْوَةِ Ve deriyi soyup çıkarmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَرَعَ الْإِهَابَ إِذَا سَلَخَهُ Ve bir nesneyi pek yukarı kaldırmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَرَعَ الشَّيْءَ إِذَا رَفَعَهُ جِدًّا Ve bir kimseye mızrak doğrulmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَرَعَتِ الرِّمَاحُ إِذَا تَسَدَّدَتْ Ve bu maʹnâda müteʹaddî olur, mızrak doğrultmak maʹnâsınadır; tekûlu: شَرَعْنَا الرِّمَاحَ عَلَيْهِ أَيْ سَدَدْنَاهَا Ve

شَرْعٌ [şerʹ] Hasb ve kâfî maʹnâsına istiʹmâl olunur, gûyâ ki hemân meslek ve âyîn bu iştir, gayra sülûk olunmasın, bu kifâyet eder demektir yâhûd hemân şürûʹ edecek budur, sâ΄iri iktizâ etmez, bu kifâyet eder maʹnâsına mebnîdir. Ve minhu’l-meselu: “شَرْعُكَ مَا بَلَّغَكَ الْمَحَلَّ” أَيْ حَسْبُكَ مِنَ الزَّادِ مَا بَلَّغَكَ مَقْصِدَكَ “Kalîl ile kanâʹat kıl” diyecek mahalde îrâd olunur; ve tekûlu: مَرَرْتُ بِرَجُلٍ شَرْعُكَ مِنْ رَجُلٍ أَيْ حَسْبُكَ Ve bunun müfred ve cemʹi müsâvîdir. Ve بَأْجٌ [be΄c] maʹnâsına istiʹmâl olunur ki bir sınf ve bir bâbet demektir, herkesin şürûʹu cihet-i vahdetle olduğu tasavvuruna mebnîdir; yukâlu: اَلنَّاسُ شَرْعٌ وَاحِدٌ أَيْ بَأْجٌ وَاحِدٌ Bunda fethateynle de câ΄izdir. Ve berâber ve bî-tefâvüt maʹnâsına müstaʹmeldir, herkesin evvel-i emrde şürûʹu vech-i vâhid ile olduğu mülâhazasıyladır; yukâlu: اَلنَّاسُ فِي هَذَا شَرْعٌ أَيْ سَوَاءٌ يَعْنِي لاَ يَفُوقُ بَعْضُهُمْ بَعْضًا Bunda dahi fethateynle zebân-zededir.

Vankulu Lugatı - الشرع maddesi

اَلشَّرَعُ [eş-şeraʹ] (fethateynle) Şol cânibdir ki taleb olunur; yukâlu: اَلنَّاسُ فِيهِ شَرَعٌ سَوَاءٌ Bunda dahi vâhid ve cemʹ ve müzekker ve mü΄ennes berâber olur.

اَلشِّرَعُ [eş-şiraʹ] (şîn’in kesri ve râ’nın fethiyle) Cemʹi, kirişler maʹnâsına.

اَلشُّرَّعُ [eş-şurraʹ] (şîn’in zammı ve râ’nın fethi ve teşdîdiyle) Kezâlik suya giren develer maʹnâsına. Ve

شُرَّعٌ [şurraʹ] Suyun mevci ile kenâra çıkan balıklara dahi derler; yukâlu: حِيتَانٌ شُرَّعٌ أَيْ شَارِعَاتٌ مِنْ غَمْرَةِ الْمَاءِ إِلَى الْجُدِّ Ve جُدٌّ [cudd] cîm’in zammıyla kenâra derler, sâhil maʹnâsına.

اَلشِّرْعُ [eş-şirʹ] (şîn’in kesri ve râ’nın sükûnuyla) Kezâlik misl maʹnâsına; yukâlu: هَذَا شِرْعُ هَذَا وَهُمَا شِرْعَانِ أَيْ مِثْلَانِ Ve

شِرْعَةٌ [şirʹat] Kiriş maʹnâsına dahi gelir, وَتَرٌ [veter] gibi.

اَلشَّرْعُ [eş-şerʹ] (şîn’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Tarîk vazʹ etmek. Ve

شَرْعٌ [şerʹ] Davar suya girmeğe dahi derler; yukâlu: شَرَعَ لَهُمْ يَشْرَعُ شَرْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ أَيْ سَنَّ وَشَرَعَتِ الدَّوَابُّ تَشْرَعُ شَرْعًا إِذَا دَخَلَتْ فِي الْمَاءِ Ve menzili tarîk-i nâfiz üzere kılmağa dahi derler. Ve deriyi soyup çıkarmağa dahi derler. Ve Yaʹḵûb eyitti: Kaçan davarın ayağının arasın şakk etseler شَرَعْتُ الْإِهَابَ derler. Ve

شَرْعٌ [şerʹ] Bir kimsenin üzerine gönder doğrultmağa dahi derler; yukâlu: أَشْرَعْتُ الرُّمْحَ فَشَرَعَ هُوَ

شَرْعُ [şerʹu] حَسْبُ [ḩasb] maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: شَرْعُكَ هَذَا أَيْ حَسْبُكَ Ve fi’l-meseli: “شَرْعُكَ مَا بَلَّغَكَ الْمَحَلَّ” Yaʹnî “Az nesne ki maksûda eriştire, kifâyet eder.” Ve yukâlu: مَرَرْتُ بِرَجُلٍ شَرْعِكَ مِنْ رَجُلٍ أَيْ حَسْبِكَ وَالْمَعْنَى أَنَّهُ مِنَ النَّحْوِ الَّذِي تَشْرَعُ فِيهِ وَتَطْلُبُهُ Yaʹnî istediğin kimsedir: يَسْتَوِي فِيهِ الْوَاحِدُ وَالتَّثْنِيَةُ وَالْجَمْعُ لِأَنَّهُ مَصْدَرٌ مِثْلُ قَوْلِهِمْ اَلنَّاسُ فِي هَذَا الْأَمْرِ شَرْعٌ سَوَاءٌ Ve se-yecî΄u. Ve

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı