eş-şuruf ~ اَلشُّرُفُ

Kamus-ı Muhit - الشرف maddesi

اَلشَّرْفُ [eş-şerf] (صَرْفٌ [ṡarf] vezninde) Bir adama mecd ve şerefte gâlib olmak yâhûd haseb ve mekârimde ona zâ΄id ve ʹâlî gelmek maʹnâsınadır; yukâlu: شَرَفَهُ شَرْفًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا غَلَبَهُ شَرَفًا أَوْ طَالَهُ فِي الْحَسَبِ Ve kalʹa bârûsuna ve duvara küngüre vazʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: شَرَفَ الْحَائِطَ إِذَا جَعَلَ لَهُ شُرْفَةً

اَلشَّرَفُ [eş-şeref] (fethateynle) Yüksekliğe denir; yukâlu: مَكَانٌ بِهِ شَرَفٌ أَيْ عُلُوٌّ Ve mekân-ı ʹâlîye denir; yukâlu: عَلاَ مَكَانًا شَرَفًا أَيْ عَالِيًا Ve ululuk, mecd ve büzürgî maʹnâsınadır, ʹalâ-kavlin شَرَفٌ [şeref] âbâ΄ ve ecdâd cihetlerinden olan mecd ve ʹizzete mahsûstur; asl ve nesebinde ʹulüvv ve mecâdet olmayan ehl-i şeref olmaz. Ve ʹalâ-re΄yin شَرَفٌ [şeref] ʹuluvv-i hasebe mahsûstur, asl ve nesebinde olmak lâzım değildir, kendinin nefs ve zamânında merkûz olmağa muhtâcdır; yukâlu: هُوَ أَهْلُ الشَّرَفِ أَيِ الْمَجْدِ أَوْ لاَ يَكُونُ إِلاَّ بِالْآبَاءِ أَوْ عُلُوُّ الْحَسَبِ Ve شَرَفُ الْبَعِيرِ [şerefu’l-baʹîr] devenin hörgücünden ʹibârettir; yukâlu: بَعِيرٌ عَظِيمُ الشَّرَفِ أَيِ السَّنَامِ Ve gâyete kadar seğirtmek, ʹalâ-kavlin bir mîl mesâfe mikdârı seğirtmeğe denir; ve minhu فَاسْتَنَّتْ شَرَفًا أَوْ شَرَفَيْنِ Mü΄ellif bu lemʹa ile işbu hadîse telmîh eylemiştir; mâ-nassuhu: “إِنَّ الْخَيْلَ لِثَلاَثَةٍ لِرَجُلِ أَجْرٌ وَلِرَجُلٍ سِتْرٌ وَعَلَى رَجُلِ وِزْرٌ فَأَمَّا الَّذِي لَهُ أَجْرٌ فَرَجُلٌ رَبَطَهَا فِي سَبِيلِ اللهِ فَأَطَالَ لَهَا فِي مَرْجٍ أَوْ رَوْضَةٍ فَمَا أَصَابَتْ فِي طِيَلِهَا ذَلِكَ مِنَ الْمَرْجِ أَوِ الرَّوْضَةِ كَانَتْ لَهُ حَسَنَاتٍ وَلَوْ أَنَّهُ انْقَطَعَ طِيَلُهَا فَاسْتَنَّتْ شَرَفًا أَوْ شَرَفَيْنِ كَانَتْ لَهُ آثَارُهَا وَأَرْوَاثُهَا حَسَنَاتٍ وَلَوْ أَنَّهَا مَرَّتْ بِنَهْرٍ فَشَرِبَتْ مِنْهُ وَلَمْ يُرِدْ أَنْ يَسْقِيَهَا كَانَ ذَلِكَ حَسَنَاتٍ لَهُ فَهِيَ لِذَلِكَ الرَّجُلِ أَجْرٌ” Ve

شَرَفٌ [şeref] Bir emr-i ʹazîme pek yaklaşıp kenârına varmağa ıtlâk olunur, gerek hayr ve gerek şerr olsun; yukâlu: هُوَ عَلَى شَرَفٍ مِنْهُ وَهُوَ الْإِشْفَاءُ عَلَى خَطَرٍ مِنْ خَيْرٍ أَوْ شَرٍّ Ve Şureyf nâm dağın kurbünde bir dağın adıdır. Ve Şureyf dedikleri bir dağdır, ke-mâ se-yuzkeru. İşbu شَرَفٌ [Şeref] dedikleri dağda Ḩimâ Ḋariyye ve Rebeže ve Ḩimâ Eymen vâkiʹdir, Ḋariyye orada bir kuyunun ismidir. Ve

شَرَفٌ [Şeref] İşbîliyye’de bir mevziʹdir; Ḵurṯuba şehrinin hatîbi ve zâbiti olan Ebû İsḩâḵ İbrâhîm b. Muḩammed eş-Şerefî oradandır. Ve hitâbetle vilâyetin ictimâʹı emr-i ʹacîbdir. Ve Yâḵût b. ʹAbdullâh eş-Şerefî el-Mavṡilî ki kâtib-i maʹrûftur, oradandır. Ve Mıṡır’da bir mahalle adıdır; ʹAlî b. İbrâhîm eḋ-Ḋarîr el-Faḵîh ve Saʹîd b. Seyyid el-Ḵureşî ve ʹAṯîḵ b. Aḩmed el-Muhaddisûn eş-Şerefiyyûn ondandır. Ve

شَرَفٌ [Şeref] Esmâdandır: Şeref b. Muḩammed el-Meġâfirî ve ʹAlî b. İbrâhîm eş-Şerefî muhaddislerdir.

Vankulu Lugatı - الشرف maddesi

اَلشُّرُفُ [eş-şuruf] (zammeteynle) Cemʹi, بَازِلٌ [bâzil]le بُزُلٌ [buzul] ve عَائِذٌ [ʹâ΄iž]le عُوذٌ [ʹûž] gibi. بَازِلٌ [bâzil] azısın yaran deve. Ve عَائِذٌ [ʹâ΄iž] yeni doğuran hayvândır.

اَلشُّرَفُ [eş-şuref] (şîn’in zammı ve râ’nın fethiyle) Cemʹi, küngüreler maʹnâsına. Ve

شُرْفَةُ الْمَالِ [şurfetu’l-mâl] Mâlın aʹlâsına dahi derler.

اَلشَّرْفُ [eş-şerf] (şîn’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Şerefte gâlib olmak; tekûlu: شَرَفْتُهُ أَشْرُفُهُ شَرْفًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا غَلَبْتَهُ بِالشَّرَفِ

اَلشَّرَفُ [eş-şeref] (fethateynle) ʹUlüvv-i şân. Ve mekân-ı ʹâlîye dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı