اَلْفُقْرُ [el-fuḵr] (fâ’nın zammıyla) Cânib maʹnâsınadır. Cemʹi فُقَرٌ [fuḵar] gelir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde.
اَلْفَقِرُ [el-feḵir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
اَلْمَفْقُورُ [el-mefḵûr] Bunlar da omurga kemikleri kırılmış insân ve hayvâna denir. Ve
مَفْقُورٌ [mefḵûr] Burnu yarılıp kiriş geçirilmiş serkeş deveye denir.
اَلْفَقْرُ [el-faḵr] (fâ’nın fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla, fâ’nın zammıyla da lügattir) Yoksulluk maʹnâsınadır; غِنَاءٌ [ġinâ΄] mukâbilidir.
اَلْفَقِرُ [el-faḵir] (fâ’nın fethi ve ḵâf’ın kesriyle) Şol kimsedir ki arkası kemikleri ağrıya; yukâlu: رَجُلٌ فَقِرٌ إِذَا اشْتَكَى فَقَارَهُ
اَلْفَقْرُ [el-faḵr] (fâ’nın fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Mâla mâlik olmamak. Ve fâ’nın zammıyla dahi lügattır,ضَعْفٌ [ḋaʹf]la ضَعُفٌ [ḋaʹuf] gibi. Ve arka kemiğin sımak; yukâlu: فَقَرَتْهُ الْفَاقِرَةُ إِذَا كَسَرَتْ فَقَارَ ظَهْرِهِ Ve
فَقْرٌ [faḵr] Devenin burnun yaralayıp ve ona bir kiriş takıp ve yularını o kirişe bağlayıp yedmektir, tâ ki serkeşlikten ferâgat edip râm ola; tekûlu: فَقَرْتُ أَنْفَ الْبَعِيرِ إِذَا حَزَزْتَهُ بِحَدِيدَةٍ ثُمَّ جَعَلْتَ عَلَى مَوْضِعِ الْحَزِّ الْجَرِيرَ وَعَلَيْهِ وَتَرٌ مَلْوِيٌّ لِتُذَلِّلَهُ Ve جَرِيرٌ [cerîr] cîm’le deve yedecek ipe derler; ve minhu kavluhum: قَدْ عَمِلَ بِهِ الْفَاقِرَةَ
اَلْفِقْرَاتُ [el-fiḵrât] (fâ’nın kesri ve ḵâf’ın sükûnuyla) ve
اَلْفِقَرَاتُ [el-fiḵarât] (fâ’nın kesri ve ḵâf’ın fethiyle) ve
اَلْفِقِرَاتُ [el-fiḵirât] (kesreteynle) ve
اَلْفِقَرُ [el-fiḵar] (fâ’nın kesri ve ḵâf’ın fethiyle) Bunların cümlesi فِقْرَةٌ [fiḵret]in cemʹidir. Ve bir kasîdenin içinde olan ebyâtın ahsenine فِقْرَةٌ [fiḵret] derler, onu arka kemiğine teşbîh ettiklerine binâ΄en.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı