el-keben ~ اَلْكَبَنُ

Kamus-ı Muhit - الكبن maddesi

اَلْكُبُنُّ [el-kubunn] ve

اَلْكُبُنَّةُ [le-kubunnet] (عُتُلٌّ [ʹutull] ve عُتُلَّةٌ [ʹutullet] veznlerinde) Münkabız, türş-rû, bahîl ve nâkese denir, ʹalâ-kavlin buhlünden nâşî yanında olana yâhûd gelen sâ΄ile nesne vermemek için başını yere dikip gözünü yukarı kaldırmaz olan nâkese denir; yukâlu: رَجُلٌ كُبُنٌّ وَكُبُنَّةٌ أَيْ كَزٌّ لَئِيمٌ أَوْ لَا يَرْفَعُ طَرْفَهُ بُخْلًا

اَلْكَبْنُ [el-kebn] (غَبْنٌ [ġabn] vezninde) ve

اَلْكُبُونُ [el-kubûn] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir düzeye âheste mülâyemetle seğirtmek, ʹalâ-kavlin kendi kendisini salıvermeyip kısa kısa seğirtmek maʹnâsınadır; yukâlu: كَبَنَ الْفَرَسُ كَبْنًا وَكُبُونًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا عَدَا فِي اسْتِرْسَالٍ أَوْ قَصَّرَ فِي عَدْوِهِ Ve sevbin kenârını iç tarafına kıvırıp pervâz dikmek maʹnâsınadır; yukâlu: كَبَنَ الثَّوْبَ كَبْنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا ثَنَاهُ إِلَى دَاخِلٍ ثُمَّ خَاطَهُ Ve bir nesneyi keff ve menʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: كَبَنَ هَدِيَّتَهُ إِذَا كَفَّهَا Şârih der ki burada هُدْبَة nüshaları galattır, sahîh olan هَدِيَّة [hediyyet]tir ki armağana denir. Kâle’l-Ezherî كُلُّ كَبْنٍ كَفٌّ Ve

كَبْنٌ [kebn] İhsânı komşulardan dirîg edip ecânibe îsâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: كَبَنَ فُلَانٌ إِذَا صَرَفَ مَعْرُوفَهُ عَنْ جَارِهِ إِلَى غَيْرِهِمْ Ve bir nesneden kıçınılıp ʹudûl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: كَبَنَ عَنِ الشَّيْءِ إِذَا كَعَّ وَعَدَلَ Ve bir adamın üst ve alt dişleri ağzının içine doğru girip yatık olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَبَنَ الرَّجُلُ إِذَا دَخَلَتْ ثَنَايَاهُ مِنْ فَوْقُ وَأَسْفَلُ غَارَ الْفَمِ Ve yere sinip yapışmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَبَنَ الظَّبْيُ إِذَا لَطَأَ بِالْأَرْضِ Ve

كَبْنُ الدَّلْوِ [kebnu’d-delv] Kovanın içine bükülüp dikilmiş pervâzına denir. Ve

كُبُونٌ [kubûn] سُكُونٌ [sukûn] maʹnâsınadır; yukâlu: كَبَنَ الشَّيْءُ كُبُونًا إِذَا سَكَنَ

Vankulu Lugatı - الكبن maddesi

اَلْكَبَنُ [el-keben] (fethateynle) Semirmek; yukâlu: كَبِنَ فُلَانٌ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا سَمِنَ

اَلْكَبْنُ [el-kebn] (kâf’ın fethi ve bâ΄-i muvahhadenin sükûnuyla) Şol deridir ki kovanın dudağına büküp pervâz ederler; tekûlu minhu: كَبَنْتُ الدَّلْوَ أَكْبِنُهَا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا كَفَفْتَ حَوْلَ شَفَتِهَا Ve كَفٌّ [keff] bir nesnenin pervâzın dikmeğe derler. Ve

كَبْنٌ [kebn] ʹUdûl etmeğe dahi derler; tekûlu: كَبَنْتُ عَنِ الشَّيْءِ إِذَا عَدَلَتْ Ve

كَبْنٌ [kebn] Bir nesneyi gâ΄ib kılmağa dahi derler.Pes كَبْنٌ [kebn] خَبْنٌ [ḣabn] gibi olur veznen ve maʹnen, zîrâ خَبْنٌ [ḣabn] ḣâ΄-i muʹceme ile bir nesnenin kenârın dikmeğe ve bir nesneyi gâ΄ib kılmağa derler. Ve

كَبْنٌ [kebn] Yere yapışmağa dahi derler; yukâlu: كَبَنَ الظَّلِيمُ إِذَا لَطِئَ بِالْأَرْضِ أَيْ لَصِقَ Ve ظَلِيمٌ [żalîm] devekuşunun erkeğine derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı