el-kubet ~ اَلْكُبَةُ

Kamus-ı Muhit - الكبة maddesi

اَلْكُبَةُ [el-kubet] (ثُبَةٌ [šamp;ubet] vezninde) Bu dahi süpürüntü kümesine denir; cemʹi كُبُونٌ [kubûn] gelir; aslı كُبْوَةٌ [kubvet]tir, غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde.

اَلْكُبَّةُ [el-kubbet] (kâf’ın zammıyla) Gürûh ve cemâʹate denir. Ve

كُبَّةُ [Kubbet] Ḵays b. Ġavšamp; nâm kimsenin feresi ismidir. Ve eğrilmiş iplik ve ip yumağına denir. Cemʹi كُبَبٌ [kubeb] gelir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Ve ʹazîm olan deve sürüsüne denir. Ve ağır ve sakîl nesneye denir.

اَلْكَبَّةُ [el-kebbet] (kâf’ın fethi ve zammıyla) Cenkte yâhûd seğirtmekte ve at koşmakta ʹaskerin bir uğurdan koşup yürüyüş etmeleri hâletine denir; yukâlu: لَهُمْ كَبَّةٌ أَيْ دَفْعَةٌ فِي الْقِتَالِ وَالْجَرْيِ Kezâlik düşman üzere birden hamle ve hücûm eylemeleri hâletine denir. Ve zihâm ve kesret maʹnâsınadır; tekûlu: لَقِيتُهُ فِي الْكَبَّةِ أَيِ الزِّحَامِ Ve süvârîler atları birden koparıp yek-ʹinân sürmek hâletine denir ki bundan murâd yarış meydânında مِقْوَسٌ [miḵves] üzere atları ihzâr eyledikten sonra bir uğurdan koparıp koşmak olacaktır. Ve مِقْوَسٌ [miḵves] koşu atlarının önüne çekilen iptir ki kable’l-iflât tesviye ve taʹbiye için çekerler. Hülâsa bu maʹnâların mecmûʹunda mecâzdır. Ve cenkte iki ʹaskerin birbirine çatıp çarpırılmaları ve tokuşmaları hâletine denir. Burada cîm ile بَيْنَ الْجَبَلَيْنِ nüshaları galattır, savâb olan ḣâ-yı muʹceme ve yâ-yı tahtiyye iledir. Kâle fi’l-Esâs: كَانَتْ لَهُمْ كَبَّةٌ فِي الْحَرْبِ أَيْ صَدْمَةٌ وَكَبَّةُ النَّارِ صَدْمَتُهَا Ve كَبَّةُ الشِّتَاءِ [kebbetu’ş-şitâ΄] kışın şiddetle birden basıp gelmesi hâletine denir; yukâlu: جَائَتْ كَبَّةُ الشِّتَاءِ أَيْ شِدَّتُهُ Ve bir kimseyi yâ bir nesneyi bir ʹamîk çukur içre atmağa denir ve bu maʹnâda masdar olur.

Vankulu Lugatı - الكبة maddesi

اَلْكِبَةُ [el-kibet] (kâf’ın kesri ve bâ’nın tahfîfiyle) Kezâlik süpürüntü maʹnâsına.

اَلْكُبَّةُ [el-kubbet] (kâf’ın zammıyla) Bir bölük at sürüsü. Ve bir bölük iplik; tekûlu minhu: كَبَبْتُ الْغَزْلَ أَيْ جَعَلْتُهُ كِبَبًا

اَلْكَبَّةُ [el-kebbet] (kâf’ın fethiyle) Bir defʹaya derler, kıtâlde olsun, seğirtmekte olsun, bire hû demek olur; ve kad yukâlu: هُوَ إِفْلَاتُ الْخَيْلِ عَلَى الْمِقْوَسِ لِلْجَرْيِ أَوْ لِلْحَمْلَةِ Yaʹnî yarış meydânında atları مِقْوَسٌ [miḵves] üzere ihzâr edip bir uğurdan seğirtmek. Ve مِقْوَسٌ [miḵves] mîm’in kesriyle şol ipederler ki yarış atları için meydân başında çekerler, birbirinden ileri geri durmasın diye. Ve

كَبَّةُ الشِّتَاءِ [kebbetu’ş-şitâ΄] Kışın şiddetine ve bir uğurdan gelmesine dahi derler. Ve

كَبَّةٌ [kebbet] Müzâhameye de derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı