el-ḣilâ΄ ~ اَلْخِلَاءُ

Kamus-ı Muhit - الخلاء maddesi

اَلْخَلْءُ [el-ḣal΄] (ḣâ’nın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) ve

اَلْخِلاَءُ [el-ḣilâ΄] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) ve

اَلْخُلُوءُ [el-ḣulû΄] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Deve çökmek, ʹalâ-kavlin harûnluk eylemekle yerinden ayrılmayıp taş gibi kalmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَأَتِ النَّاقَةُ خَلْئًا وَخِلاَءً وَخُلُوءًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا بَرَكَتْ أَوْ حَرَنَتْ فَلَمْ تَبْرَحْ وَكَذَلِكَ الْجَمَلُ أَوْ خَاصٌّ بِالإِنَاثِ Ve

خُلُوءٌ [ḣulû΄] Bir kimse tembel olduğundan yâhûd muktezâ-yı tabîʹati üzere hareketten mahzûz olmayıp dâ΄imâ yerine mülâzım olmak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: خَلَأَ الرَّجُلُ خُلُوءًا إِذَا لَمْ يَبْرَحْ مَكَانَهُ

اَلْخُلُوُّ [el-ḣuluvv] (سُمُوٌّ [sumuvv] vezninde) ve

اَلْخَلَاءُ [el-ḣalâ΄] (وَفَاءٌ [vefâ΄] vezninde) Boş ve tehî olmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَا الْمَكَانُ يَخْلُو خُلُوًّا وَخَلَاءً إِذَا فَرَغَ Ve şenliksiz tenhâ ve hâlî yere uğramak maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَا الرَّجُلُ إِذَا وَقَعَ فِي مَوْضِعٍ خَالٍ لَا يُزَاحَمُ فِيهِ Ve hâzır etʹimenin mecmûʹundan ekl eylemeyip baʹzına kasr eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: خَلَا عَلَى بَعْضِ الطَّعَامِ إِذَا اقْتَصَرَ عَلَيْهِ Ve خُلُوُّ مَكَانٍ [ḣuluvvu mekân] vefât eylemekten kinâye olur; yukâlu: خَلَا مَكَانُ فُلَانٍ أَيْ مَاتَ Ve

خُلُوٌّ [ḣuluvv] ve

خَلَاءٌ [ḣalâ΄] Bir nesne zamân-ı mâzîde savuşup gitmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: خَلَا الشَّيْءُ إِذَا مَضَى Ve عَنْ ve مِنْ harfleriyle bir nesneden teberrî eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: خَلَا عَنِ الْأَمْرِ وَمِنْهُ إِذَا تَبَرَّأَ Ve bir nesneyi boşlayıp salıvermek maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَا عَنِ الشَّيْءِ إِذَا أَرْسَلَهُ Ve bâ΄ harfiyle bir adamı masharalığa almak maʹnâsınadır; yukâlu: خَلَا بِهِ إِذَا سَخِرَ مِنْهُ Ve

خُلُوٌّ [ḣuluvv] خَالِي [ḣâlî] lafzından cemʹ olur; سَاجِدٌ [sâcid] ve سُجُودٌ [sucûd] gibi; yukâlu: جَاؤُونِي خُلُوَّ زَيْدٍ أَيْ خُلُوَّهُمْ مِنْهُ يَعْنِي خَالِينَ عَنْهُ

Vankulu Lugatı - الخلاء maddesi

اَلْخَلْءُ [el-ḣel΄] (bi-fethi’l-ḣâ΄ ve’s-sukûn) ve

اَلْخِلَاءُ [el-ḣilâ΄] (bi’l-kesri ve’l-medd) حَرُونٌ [ḩarûn] olmak ve ʹinâd etmek; yukâlu: خَلَأَتِ النَّاقَةُ أَيْ حَرَنَتْ وَبَرَكَتْ مِنْ غَيْرِ عِلَّةٍ كَمَا يُقَالُ فِي الْجَمَلِ أَلَّحَ وَفِي الْفَرَسِ حَرَنَ Ve fi’l-hadîsi: مَا خَلَأَتْ وَلَا حَرَنَتْ وَلَكِنْ حَبَسَهَا حَابِسُ الْفِيلِ

اَلْخَلَاءُ [el-ḣalâ΄] (ḣâ’nın fethi ve elifin meddiyle) Berî olmak; tekûlu: أَنَا مِنْكَ خَلَاءٌ أَيْ بَرَاءٌ Kaçan bunu masdar kılsan tesniye ve cemʹ kılmazsın ve kaçan فَعِيلٌ [faʹîl] vezni üzere ism kılıp خَلِيٌّ [ḣaliyy] desen tesniye ve cemʹ ve mü΄ennes kılarsın; tekûlu: أَنَا خَلِيٌّ مِنْكَ dersin بَرِيءٌ مِنْكَ maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı