اَلْخُلاَصَةُ [el-ḣulâṡat] (ḣâ’nın zammıyla ve kesriyle) Bir nesnenin sâf ve güzîdesine ıtlâk olunur, خُلاَصَةُ السَّمْنِ [ḣulâṡatu’s-semn] kavlinden me΄hûzdur ki kere yağını erittikte içine baʹzı nesne katarlar, tamâm eriyip miyânesini buldukta sızdırıp çöküntüsünden temeyyüz ederler, işte o turna gözü gibi duru ve hâlis olan sızıntıya ıtlâk olunur; yukâlu: هَذِهِ خُلاَصَةُ السَّمْنِ أَيْ مَا خَلُصَ مِنْهُ
اَلْخُلَاصَةُ [el-ḣulâṡat] (ḣâ’nın zammıyla) Sâfî ve güzîde olan nesne; yukâlu: خُلَاصَةُ السَّمْنِ لِمَا خَلَصَ مِنْهُ لِأَنَّهُمْ إِذَا طَبَخُوا الزُّبْدَ لِيَتَّخِذُوهُ سَمْنًا طَرَحُوا فِيهِ شَيْئًا مِنْ سَوِيقٍ وَتَمْرٍ وَأَبْعَارِ غِزْلَانٍ Ve زَبْدٌ [zebd] kaymak maʹnâsına ve أَبْعُارُ غِزْلَانٍ [ebʹâru ġizlân] âhû kığı maʹnâsına. Yaʹnî zikr olunan eşyânın birin kaymağa bırakırlar yaramazı dibine çöksün diye, tamâm çöktükte yüzüne gelen yağın hulâsası olur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı