اَلْعَظَبُ [el-ʹażab] (fethateynle) Bu dahi bir nesneye sabr ve sebâtla mülâzım olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَظِبَ عَلَيْهِ عَظَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا لَزِمَهُ وَصَبَرَ عَلَيْهِ Ve semirmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَظِبَ الرَّجُلُ عَظَبًا إِذَا سَمِنَ
اَلْعَظِبُ [el-ʹażib] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve
اَلْعَاظِبُ [el-ʹâżib] Otsuz ve susuz kır yerlere nâzil olan kimseye denir ki haşem-nişîn tâ΄ifesinden olacaktır.
اَلْعَظْبُ [el-ʹażb] (ʹayn’ın fethi ve żâ-yı muʹcemenin sükûnuyla) Kuş kuyruğunun dibini sürʹatle oynatmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَظَبَ الطَّائِرُ عَظْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا حَرَّكَ زِمِكَّاهُ بِسُرْعَةٍ Ve
عَظْبٌ [ʹażb] ve
عُظُوبٌ [ʹużûb] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir nesneye sabr ve sebâtla müdâvemet edip pâyidâr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَظَبَ عَلَيْهِ عَظْبًا وَعُظُوبًا إِذَا لَزِمَهُ وَصَبَرَ عَلَيْهِ ve yukâlu: إِنَّهُ لَحَسَنُ الْعُظُوبِ عَلَى الْمُصِيبَةِ أَيْ إِنَّهُ حَسَنُ التَّصَبُّرِ جَمِيلُ الْعَزَاءِ Ve
عَظْبٌ [ʹażb] Devâbb ve mevâşî üzere kâ΄im ve mukayyed olup riʹâyet ve tîmârları husûsunda dâ΄imâ ihtimâm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَظَبَ فُلاَنٌ عَلَى مَالِهِ إِذَا أَقَامَ عَلَيْهِ Ve gövdenin derisinin rutûbeti çekilip kupkuru olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَظَبَ جِلْدُهُ إِذَا يَبِسَ Ve el kesret-i ʹamelden gılzatlanıp nasır bağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: عَظَبَتْ يَدُهُ إِذَا غَلُظَتْ عَلَى الْعَمَلِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı