اَلْقَعَفُ [el-ḵaʹaf] (fethateynle) Düşmek, سُقُوطٌ [suḵûṯ] maʹnâsınadır. ʹAlâ-kavlin duvarın yıkılıp düşmesine mahsûstur; yukâlu: قَعِفَ الشَّيْءُ قَعَفًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا سَقَطَ أَوْ هُوَ خَاصٌّ بِالْحَائِطِ Ve
قَعَفٌ [ḵaʹaf] Şol hurde dağlara denir ki birbirinin üzerinde ola.
اَلْقَعْفُ [el-ḵaʹf] (ḵâf’ın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Bir nesneyi kökünden koparmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَعَفَ النَّخْلَةَ قَعْفًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا اسْتَأْصَلَهَا Ve kapta olan nesneyi hep içmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَعَفَ مَا فِي الْإِنَاءِ إِذَا قَحَفَهُ Ve yere şiddetle basarak yürümekle toprağı tozutup götürmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَعَفَ فُلاَنٌ إِذَا اجْتَرَفَ التُّرَابَ بِقَوَائِمِهِ مِنْ شِدَّةِ الْوَطْءِ Ve yağmur şedîd olmakla yer yüzünde olan taşları toparlayıp alıp gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَعَفَ الْمَطَرُ إِذَا جَرَفَ الْحِجَارَةَ عَنْ وَجْهِ الْأَرْضِ
اَلْقَعْفُ [el-ḵaʹf] (ḵâf’ın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Aslından koparmak; tekûlu: قَعَفْتُ النَّخْلَةَ إِذَا اقْتَلَعْتَهَا مِنْ أَصْلِهَا Ve
قَعْفٌ [ḵaʹf] Çanakta olan nesneyi cümle içmeğe dahi derler. Ve bu قَحْفٌ [ḵaḩf] maʹnâsında lügattır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı