en-nis΄ ~ النِّسْءُ

Kamus-ı Muhit - النسء maddesi

النِّسْءُ [en-nis΄] (nûn’un kesriyle) Dâ΄imâ nâs ile ülfet ve ihtilât üzere olan kişiye denir; ve minhu yukâlu: هُوَ نِسْءُ نِسَاءٍ أَيْ حِدْثُهُنَّ وَخِدْنُهُنَّ Yaʹnî zen-dost olmakla her bâr bânûlar ile ülfetkârdır.

النَّسْءُ [en-nes΄] (nûn’un fethi ve sîn’in sükûnuyla) Zecr ve ʹunfla davar sürmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَسَأَ الدَّابَّةَ نَسْئًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا زَجَرَهَا وَسَاقَهَا Ve bir nesneyi te΄hîr eylemek maʹnâsınadır, bunun masdarı مَنْسَأَةٌ [mense΄et] dahi gelir; yukâlu: نَسَأَ الشَّيْءَ نَسْئًا وَمَنْسَأَةً إِذَا أَخَّرَهُ Ve bir nesneyi gözetip hıfz ve hirâset eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَسَأَهُ أَيْ كَـلَأَهُ Ve deveyi havuza varmaktan menʹ ve defʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَسَأَ الْبَعِيرَ إِذَا دَفَعَهُ عَنِ الْحَوْضِ Ve bir nesneyi bir şey΄e katıp karıştırmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَسَأَ اللَّبَنَ بِالْمَاءِ إِذَا خَلَطَهُ بِهِ Ve âhû, yavrusunu doğurduktan sonra yalamak maʹnâsınadır; yukâlu: نَسَأَتِ الظَّبْيَةُ غَزَالَهَا إِذَا رَشَّحَتْهُ Ve bir kimseye نَسْءٌ [nes΄] yaʹnî müzîl-i ʹakl olan şarâb yâhûd duru süt içirmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَسَأَ فُلاَنًا إِذَا سَقَاهُ النَّسْءَ Ve devenin susuzluk günlerini ziyâde eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَسَأَ فِي ظِمْءِ الْإِبِلِ إِذَا زَادَ يَوْمًا أَوْ يَوْمَيْنِ أَوْ أَكْثَرَ Ve mevâşî tüyü kırkılıp yâhûd döküldükten sonra yeniden tüyünü düzüp semirmeğe başlamak maʹnâsınadır; yukâlu: نَسَأَتِ الْمَاشِيَةُ أَيْ بَدَا سِمَنُهَا وَنَبَاتُ وَبَرِهَا بَعْدَ تَسَاقُطِهِ Ve bir nesneyi veresiye satmak maʹnâsınadır; tekûlu: نَسَأْتُهُ الْبَيْعَ أَيْ بِعْتُهُ بِأَخَرَةٍ Burada أَخَرَةٌ [eḣarat] lafzı fetehâtladır. Ve hatunun hayzı vakt-i muʹtâdından müte΄ahhir olmakla hamli me΄mûl olmak maʹnâsınadır; yukâlu: نُسِئَتْ الْمَرْأَةُ عَلَى الْبِنَاءِ لِلْمَجْهُولِ إِذَا تَأَخَّرَ [حَيْضُهَا] عَنْ وَقْتِهِ فَرُجِيَ أَنَّهَا حُبْلَى

Vankulu Lugatı - النسء maddesi

اَلنَّسْءُ [en-nes΄] (nûn’un fethi ve sîn’in sükûnuyla) Sürmek; tekûlu: نَسَأْتُ الْبَعِيرَ نَسْئًا إِذَا زَجَرْتَهُ وَسُقْتَهُ مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ Ve devenin susuzluğun ziyâde kılmak; yukâlu: نَسَأْتُ فِي ظِمْءِ الْإِبِلِ إِذَا زِدْتَهَا فِي ظِمْئِهَا يَوْمًا أَوْ يَوْمَيْنِ أَوْ أَكْثَرَ Ve sudan onu menʹ etmek ve te΄hîr etmek; tekûlu: نَسَأْتُ الْإِبِلَ نَسْئًا عَنِ الْمَاءِ إِذَا أَخَّرْتَهَا عَنْهُ Ve ʹavretin yüklü olması recâ olunmak, hayzı te΄hîr olunmakla; yukâlu: نُسِئَتِ الْمَرْأَةُ تُنْسَأُ عَلَى مَا لَمْ يُسَمَّ فَاعِلُهُ إِذَا كَانَ عِنْدَ أَوَّلِ حَبَلِهَا وَذَلِكَ حِينَ يَتَأَخَّرُ حَيْضُهَا عَنْ وَقْتِهِ فَرُجِيَ أَنَّهَا حُبْلَى Ve

نَسْءٌ [nes΄] Te΄hîr maʹnâsına gelir; ʹalâ-mâ se-yecî΄u. Ve

نَسْءٌ [nes΄] Sütle suyu karıştırmağa dahi derler; yukâlu: نَسَأْتُ اللَّبَنَ أَيْ خَلَّطْتُهُ بِالْمَاءِ Ve karışmış süte dahi ıtlâk olunur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı