اَلْعَجَنُ [el-ʹacen] (fethateynle) Nâka semirmek; yukâlu: عَجِنَتِ النَّاقَةُ عَجَنًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا سَمِنَتْ Ve
عَجَنٌ [ʹacen] Kezâlik şol vereme derler ki nâkanın ferciyle dübürü arasında ʹârız olurve gâh olur fercle dübürü birbirine ulaşır.
اَلْإِعْتِجَانُ [el-iʹticân] (hemzenin ve tâ’nın kesriyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: عَجَنَتِ الْمَرْأَةُ تَعْجِنُ عَجَنًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَاعْتَجَنَتْ إِذَا اتَّخَذَتْ عَجِينًا Ve
عَجْنٌ [ʹacn] Nâka yürürken ellerin yere vurmağa dahi derler; yukâlu: عَجَنَتِ النَّاقَةُ أَيْضًا أَيْ ضَرَبَتِ الْأَرْضَ بِيَدَيْهَا فِي سَيْرِهَا وَهِيَ عَاجِنٌ Ve
عَجْنٌ [ʹacn] Pîr olan kimse ayak üzere kalkarken ellerin yere dayamak; yukâlu: عَجَنَ الرَّجُلُ إِذَا نَهَضَ مُعْتَمِدًا عَلَى الْأَرْضِ مِنَ الْكِبَرِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı