اَلْعُدَّةُ [el-ʹuddet] (ʹayn’ın zammıyla) Yat ve yarağa denir ki bir nesnenin levâzım ve mühimmâtından ʹibârettir; yukâlu: أَخَذَ عُدَّتَهُ أَيْ هَيْئَتَهُ Ve
عُدَّةٌ [ʹuddet] ve
عُدٌّ [ʹudd] (hâ’sız) Baʹzı nev-civânların yüzlerinde mercimek gibi hurde hurde zuhûr eden sivilcelere denir ki bülûg hengâmında olur, نَمَشٌ [nemeş] dahi denir, nâs ona yiğitlik çıbanı taʹbîr ederler.
عِدَّةُ الْمَرْأَةِ [ʹiddetu’l-mer΄et] (ʹayn’ın kesriyle) Hayzı günleridir. Ve
عِدَّةٌ [ʹiddet] Bir niçe maʹnâsına dahi gelir; yukâlu: أَنْفَذْتُ عِدَّةَ كُتُبٍ أَيْ جَمَاعَةَ كُتُبٍ Ve إِنْفَاذٌ [infâž] fâ ile ve žâl-ı muʹceme ile irsâl maʹnâsınadır.
اَلْعُدَّةُ [el-ʹuddet] (ʹayn’ın zammı ve dâl’ın teşdîdiyle) Bir nesnenin işe yarayanı; yukâlu: هُوَ مِنْ عُدَّةِ الْمَالِ Ve
عُدَّةٌ [ʹuddet] Hâzırlanmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: كُونُوا عَلَى عُدَّةٍ أَيِ اسْتِعْدَادٍ Ve
عُدَّةٌ [ʹuddet] Yavuz gün için yat ve yarak hâzırlamağa dahi derler; yukâlu: أَعْدَدْتُ لِحَوَادِثِ الدَّهْرِ عُدَّةً أَيْ هَيَّأْتُ لَهَا شَيْئًا مِنَ الْمَالِ وَالسِّلَاحِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı