اَلْعِدُّ [el-ʹidd] (ʹayn’ın kesriyle) Şol mâ-i cârîye denir ki onun asl ve mâddesi katʹâ munkatıʹ olmaya, pınar suyu gibi. Ve
عِدٌّ [ʹidd] Kesret maʹnâsına istiʹmâl olunur ki ʹâdetâ kesretinden taʹdâd olunmağı adam hâhiş-ger olur; yukâlu: إِنَّهُمْ لَذُو عِدٍّ أَيْ كَثْرَةٍ Ve kadîm olan kuyuya denir. Ve küf΄ ve hemtâ maʹnâsına müstaʹmeldir.
اَلْعُدَّةُ [el-ʹuddet] (ʹayn’ın zammıyla) Yat ve yarağa denir ki bir nesnenin levâzım ve mühimmâtından ʹibârettir; yukâlu: أَخَذَ عُدَّتَهُ أَيْ هَيْئَتَهُ Ve
عُدَّةٌ [ʹuddet] ve
عُدٌّ [ʹudd] (hâ’sız) Baʹzı nev-civânların yüzlerinde mercimek gibi hurde hurde zuhûr eden sivilcelere denir ki bülûg hengâmında olur, نَمَشٌ [nemeş] dahi denir, nâs ona yiğitlik çıbanı taʹbîr ederler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı