اَلْإِعْدَامُ [el-iʹdâm] (hemzenin kesriyle) Yok eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْدَمَهُ اللهُ أَيْ جَعَلَهُ عَدِيمًا Ve bir nesneyi bulmamak maʹnâsınadır ki o nesne ona yok olmaktan ʹibârettir; tekûlu: أَعْدَمَنِي الشَّيْءُ أَيْ لَمْ أَجِدْهُ Bunda müsnedün ileyh mütekellim olup lâkin merciʹi yine şey΄ olur. Ve
إِعْدَامٌ [iʹdâm] ve
عُدْمٌ [ʹudm] (ki ʹayn’ın zammıyla) Şâzz olarak ifʹâlden masdar gelmiştir, yokluğa düşmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْدَمَ الرَّجُلُ إِعْدَامًا وَعُدْمًا إِذَا افْتَقَرَ Şârih der ki bu terkîb أَيْسَرَ يُوسِرُ إِيسَارًا وَيُسْرًا ve أَفْحَشَ إِفْحَاشًا وَفُحْشًا kabîlindendir ki böylece istiʹmâl olundular ve fi’l-hakîka ism-i masdarlardır, masdar mevkiʹinde müstaʹmellerdir. İntehâ. Ve
إِعْدَامٌ [iʹdâm] Menʹ eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَعْدَمَ فُلَانًا إِذَا مَنَعَهُ
اَلْعَدَمُ [el-ʹadem] (fethateynle) Bir nesneyi yavı kılmak; tekûlu: عَدِمْتُ الشَّيْءَ أَعْدَمُهُ عَدَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ بِمَعْنَى فَقَدْتُهُ عَلَى خِلَافِ الْقِيَاسِ لِأَنَّ الْقِيَاسَ فِي الْمَصْدَرِ الْمُتَعَدِّي سُكُونُ الْعَيْنِ Ve
عَدَمٌ [ʹadem] Fakr maʹnâsına dahi gelir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı