furuṯ ~ فُرُطٌ

Kamus-ı Muhit - فرط maddesi

اَلْفَرْطُ [el-farṯ] (خَرْطٌ [ḣarṯ] vezninde) Bir nesnede taksîr ile zâyiʹ kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَطَ فِي الْأَمْرِ فَرْطًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا قَصَّرَ بِهِ وَضَيَّعَهُ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre bu mâdde bi’l-kasd sebk ve takaddüm maʹnâsına mevzûʹdur, sâ΄ir maʹânî ondan münşaʹibdir. Meselâ إِفْرَاطٌ [ifrâṯ] ve فَرْطٌ [farṯ] takaddümde isrâf eylemek maʹnâsınadır ve تَفْرِيطٌ [tefrîṯ] takaddümde taksîr eylemek maʹnâsınadır. İntehâ. Ve

فَرْطٌ [farṯ] Haddi mütecâviz söz söylemek maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَطَ عَلَيْهِ فِي الْقَوْلِ إِذَا أَسْرَفَ Ve bir adamın sagîr veledi vefât eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir ki sebk-i cennet eder; yukâlu: فَرَطَ وُلْدًا إِذَا مَاتُوا لَهُ صِغَارًا Ve bir kimse kendiden mukaddem elçi yollamak maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَطَ إِلَيْهِ رَسُولَهُ إِذَا قَدَّمَهُ وَأَرْسَلَهُ Ve hurmâ ağacının çiçeği pekişmeğe başlayınca kadar aşı tutmaktan berî olmak maʹnâsınadır ki imtinâʹda haddi tecâvüz eder; yukâlu: فَرَطَتِ النَّخْلَةُ أَيْ مَا لُقِّحَتْ حَتَّى عَسَا طَلْعُهَا Ve

فَرْطٌ [farṯ] ve

فَرَاطَةٌ [ferâṯat] (سَمَاحَةٌ [semâḩat] vezninde) Bir kimse kârbân yâhûd hayvân suvarmak için suya gidenlere havuzu ıslâh edip ve ip ve kova hâzırlamak için ileri takaddüm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: فَرَطَ الْقَوْمَ فَرْطًا وَفَرَاطَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا تَقَدَّمَهُمْ إِلَى الْوِرْدِ لِإِصْلاَحِ الْحَوْضِ وَالدِّلاَءِ Ve

فَرْطٌ [farṯ] إِفْرَاطٌ [ifrâṯ] lafzından ism olur, haddi tecâvüz eylemeğe denir; tekûlu: إِيَّاكَ وَالْفَرْطَ فِي الْأَمْرِ أَيْ مُجَاوَزَةَ الْحَدِّ Ve gâlib olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: فَرَطَهُ إِذَا غَلَبَهُ Ve

فَرْطٌ [farṯ] Küçük dağa yâhûd tepenin başına ıtlâk olunur. Ve yollarda ʹalâmet için nasb olunan mîle ve nişâna ıtlâk olunur. Cemʹi أَفْرُطٌ [efruṯ] gelir, أَفْلُسٌ [eflus] vezninde ve أَفْرَاطٌ [efrâṯ] gelir. Ve

فَرْطٌ [farṯ] Vakt maʹnâsınadır; tekûlu: آتِيكَ بَعْدَ فَرْطٍ أَيْ بَعْدَ حِينٍ Ve bir kimseye bir eyyâm geldikten sonra arasını açıp bir vaktte dahi gelmek maʹnâsınadır. Ve o aralığın ekalli üç gün ve ekserî on beş gün olmak lâzımdır, ziyâde ve noksân olmaz; yukâlu: أَتَيْتُهُ فَرْطًا أَيْ بَعْدَ أَيَّامٍ وَلاَ يَكُونُ أَكْثَرَ مِنْ خَمْسَةَ عَشَرَ وَلاَ أَقَلَّ مِنْ ثَلاَثَةٍ Kâle’ş-şârih وَيُقَالُ لاَ أَلْقَاهُ إِلاَّ فِي الْفَرْطِ أَيْ فِي الْأَيَّامِ مَرَّةً وَآتِيكَ فَرْطَ يَوْمٍ أَوْ يَوْمَيْنِ أَيْ بَعْدَهُ Ve

فَرْطٌ [Farṯ] Tihâme’de bir tarîk yâhûd bir mevziʹ adıdır.

Vankulu Lugatı - فرط maddesi

اَلْفُرُطُ [el-furuṯ] (zammeteynle) Şol nesnedir ki onda hadden tecâvüz oluna; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَكَانَ أَمْرُهُ فُرُطًا﴾ (الكهف 28) Ve

فُرُطٌ [furuṯ] Şol tepeye derler ki dağa şebîh ola.

اَلْفَرْطُ [el-ferṯ] (fâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi taksîr ile zâyiʹ etmek; yukâlu: فَرَطَ فِي الْأَمْرِ يَفْرُطُ فَرْطًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا قَصَّرَ فِيهِ وَضَيَّعَهُ حَتَّى فَاتَ Ve

فَرْطٌ [ferṯ] إِفْرَاطٌ [ifrâṯ] maʹnâsından ism dahi gelir, hadden tecâvüz etmek maʹnâsına; yukâlu: إِيَّاكَ وَالْفَرْطَ فِي الْأَمْرِ Ve

فَرْطٌ [ferṯ] Hîn maʹnâsına da gelir; ve minhu kavluhum: لَقِيتُهُ فِي الْفَرْطِ بَعْدَ الْفَرْطِ أَيِ الْحِينِ بَعْدَ الْحِينِ Ve بَعْدَ [baʹde] maʹnâsına da gelir; yukâlu: أَتَيْتُهُ فَرْطَ يَوْمٍ أَوْ يَوْمَيْنِ Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: فَرْطٌ [ferṯ] on beş geceden ziyâdede istiʹmâl olunmaz.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı