اَلْإِلْحَاحُ [el-ilḩâḩ] (hemzenin kesriyle) Pek ibrâm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلَحَّ السَّائِلُ فِي السُّؤَالِ إِذَا أَلْحَفَ Ve bulut vefret üzere yağmur yağdırmak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: أَلَحَّ السَّحَابُ إِذَا دَامَ مَطَرُهُ Ve erkek deve حَرُونٌ [ḩarûn] olmak maʹnâsınadır, niteki خَلَأٌ[ḣal΄] nâkada hâstır; yukâlu: أَلَحَّ الْجَمَلُ إِذَا حَرَنَ كَمَا يُقَالُ خَلَأَتِ النَّاقَةُ Ve binek davarı yorulmakla ağırlanıp gerilenmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَلَحَّتِ الْمَطِيُّ إِذَا كَلَّتْ فَأَبْطَأَتْ Ve pâlân dâbbenin sırtını sürüp yağır eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: أَلَحَّ الْقَتَبُ عَلَى ظَهْرِ الدَّابَّةِ إِذَا عَقَرَ ظَهْرَهَا
اَلْإِلْحَاحُ [el-ilḩâḩ] İbrâm etmek; yukâlu: أَلَحَّ عَلَيْهِ بِالْمَسْأَلَةِ Yaʹnî “Ona ibrâm etti su΄âlde.” Ve
إِلْحَاحٌ [ilḩâḩ] Bulutun yağmuru dâ΄imâ yağmağa dahi derler; yukâlu: أَلَحَّ السَّحَابُ إِذَا دَامَ مَطَرُهُ Aṡmaʹî eyitti: أَلَحَّ السَّحَابُ بِالْمَكَانِ derler; أَقَامَ بِهِ maʹnâsına, أَلَثَّ [elešamp;šamp;e] gibi.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı