el-bâ΄ ~ البَاءُ

Kamus-ı Muhit - الباء maddesi

البَاءَةُ [el-bâ΄et] (بَاعَةٌ [bâʹat] vezninde) ve

البَاءُ [el-bâ΄] (hâ’sız) Nikâh maʹnâsınadır ki tezevvüc ve cimâʹdan eʹammdır ve bu, maʹnâ-yı âtîden yaʹnî mahall-i istirâhat ü itmi΄nân olan menzil maʹnâsından me΄hûzdur. Ve

بَاءَةٌ [bâ΄et] Konağa denir, مَنْزِلٌ [menzil] maʹnâsına.

اَلْبَاءُ [el-bâ΄] (medd ile) Hurûf-ı cârredendir, maʹânî-i ʹadîdeye delâlet eder: 1) İlsâk için olur ki fiʹli mefʹûlün bih olan kelimeye îsâlden ʹibârettir ve ilsâk hakîkî olur; nahvu: أَمْسَكْتُ بِزَيْدٍ Burada إِمْسَاكٌ fiʹli hakîkaten vücûd-ı Zeyd’e vâsıl olmuştur ve mecâzî olur; nahvu: مَرَرْتُ بِزَيْدٍ Bunda مُرُورٌ bi’l-hakîka Zeyd’e vâsıl olmayıp belki Zeyd’in mekânına akreb mekâna vâsıl olur. Şârih der ki maʹnâ-yı ilsâk bâ-i cârrenin maʹnâ-yı aslîsidir, maʹânî-i sâ΄ire gûyâ ki ondan müteferraʹdır, zîrâ sâ΄ir maʹnâların her birinde şemme-i ilsâk mevcûddur, binâ΄en ʹaleyh Sîbeveyhi ona iktisâr eylemiştir. 2) Taʹdiye için olur ki fiʹl-i lâzımı taṡyîr maʹnâsını tazmînle müteʹaddî kılmaktan ʹibârettir; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿ذَهَبَ اللهُ بِنُورِهِمْ﴾ أَيْ صَيَّرَ اللهُ نُورَهُمْ ذَاهِبًا 3) İstiʹâne için olur; nahvu: كَتَبْتُ بِالْقَلَمِ ve نَجَرْتُ بِالْقَدُومِ Ve besmele-i şerîfenin evvelinde olan bâ΄ dahi bu maʹnâdandır. 4) Sebebiyye içindir; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿فَكُلَّا أَخَذْنَا بِذَنْبِهِ﴾ أَيْ بِسَبَبِ ذَنْبِهِ ve ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ﴾ أَيْ بِسَبَبِ اتِّخَاذِكُمْ 5) Musâhabet içindir. Ve bunun iki musahhihi vardır: Biri bâ΄ yerine مَعَ kelimesinin kıyâmı mülâyim olmaktır; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿اهْبِطْ بِسَلَامٍ﴾ أَيْ مَعَهُ Ve biri bâ΄ ile medhûlünün hâl ile mü΄evvel olması sahîh olmaktır; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَقَدْ دَخَلُوا بِالْكُفْرِ﴾ أَيْ كَافِرِينَ 6) Zarfiyyet için olur, yaʹnî فِي maʹnâsına olur, gerek zarf-ı mekânî olsun ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللهُ بِبَدْرٍ﴾ أَيْ فِي بَدْرٍ Ve gerek zamânî olsun; nahvu: ﴿وَنَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍ﴾ ve nahvu: ﴿بَأَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ﴾ أَيْ فِي أَيِّكُمُ الْفِتْنَةُ 7) Bedel maʹnâsına olur. Ve bunun musahhahı makâmına bedel lafzını ikâmetin sahîh olmasıdır; ke-kavli’ş-şâʹir: “فَلَيْتَ لِي بِهِمْ قَوْمًا إِذَا رَكِبُوا || شَنُّوا الْإِغَارَةَ فُرْسَانًا وَرُكْبَانَا” أَيْ بَدَلًا بِهِمْ 8) Mukâbele için olur ki bâ-i ʹivaz dahi derler; nahvu: إِشْتَرَيْتُ بِأَلْفٍ ve nahvu: كَافَأْتُهُ بِضِعْفِ إِحْسَانِهِ 9)Mücâveze için olur, عَنْ gibi. Ve ʹinde’l-baʹz bu maʹnâ mevkiʹ-i su΄âle mahsûstur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿فَسْئَلْ بِهِ خَبِيرًا﴾ أَيْ عَنْهُ Ve ʹalâ-kavlin su΄âle mahsûs değildir; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَاءُ بِالْغَمَامِ﴾ أَيْ عَنِ الْغَمَامِ ve ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ﴾ أَيْ مَا خَدَعَكَ عَنْ رَبِّكَ وَالْإِيمَانِ بِهِ 10) İstiʹlâ için olur, عَلَى gibi; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿مَنْ إِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ﴾ أَيْ عَلَى قِنْطَارٍ 11) Tebʹîḋ içindir, مِنْ gibi; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿عَيْنًا يَشْرَبُ بِهَا عِبَادُ اللهِ﴾ أَيْ مِنْهَا ve ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَامْسَحُوا بِرُؤُسِكُمْ﴾ أَيْ بَعْضِ رُؤُوسِكُمْ 12) Kasem için olur; nahvu: أُقْسِمُ بِاللهِ 13) Gâyet maʹnâsına olur; nahvu: ﴿أَحْسَنَ بِي﴾ أَيْ إِلَيَّ 14) Mücerred te΄kîd için olur ki bâ-i zâ΄ide dedikleridir. Ve bunun gâhî ziyâdesi vâcib olur; nahvu: أَحْسِنْ بِزَيْدٍ أَيْ أَحْسَنَ زَيْدٌ أَيْ صَارَ ذَا حُسْنٍ Yaʹnî bu fiʹl-i taʹaccübdür, aslı أَحْسَنَ زَيْدٌ idi ki “Zeyd güzel oldu” demektir, baʹdehu sîga-i haber taleb ve inşâya tagyîr olunmakla ıslâhan li’l-lafz bâ΄ ziyâde kılındı. Ve gâh olur ki ziyâdesi gâlib olur ve bu كَفَى fiʹlinin fâʹiline ziyâde kılınır; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَكَفَى بِاللهِ شَهِيدًا﴾ Ve gâh olur ki ziyâdesi zarûret-i şiʹre mebnî olur; ke-kavli’ş-şâʹir: “أَلَمْ يَأْتِيكَ وَالْأَنْبَاءُ تَنْمِي || بِمَا لَاقَتْ لَبُونُ بَنِي زِيَادِ” Ve maʹlûm ola ki bâ΄ harfi şefevîdir ve dâ΄imâ meksûr tefevvüh olunur. Ve baʹzılar ʹindinde ism-i zâhire muttasıl oldukta meftûh olur; nahvu: مُرَّ بَزَيْدٍ

Vankulu Lugatı - الباء maddesi

اَلْبَاءُ [el-bâ΄] Hurûf-ı hecâdan bir harftir. Ve bâ΄-i meksûr hurûf-ı cârredendir,fiʹli mefʹûle îsâl içindir; tekûlu: مَرَرْتُ بِزَيْدٍ Ve istiʹânet için dahi olur; tekûlu: كَتَبْتُ بِالْقَلَمِ Ve gâh olur zâ΄id dahi olur, ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَكَفَى بِاللهِ شَهِيدًا﴾ (النساء، 79) ve ke-kavlike: حَسْبُكَ بِزَيْدٍ ve لَيْسَ زَيْدٌ بِقَائِمٍ Ve gâh olur kasem için dahi gelir. Ve kasemde asl bâ’dır. Ve bâ asl olduğuna delîl budur ki muzhere ve muzmere dâhil olur; tekûlu: بِاللهِ لَقَدْ كَانَ كَذَا وَتَقُولُ فِي الْمُضْمَرِ بِهِ لَأَفْعَلَنَّ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı