el-culb ~ اَلْجُلْبُ

Kamus-ı Muhit - الجلب maddesi

اَلْجُلْبُ [el-culb] (cîm’in zammı ve kesriyle) Yağmursuz sehâba denir; ʹalâ-kavlin ufktan dağ gibi arkuru gerilip kalkan sehâba denir. Ve

جُلْبٌ [culb] (cîm’in zammıyla) Gecenin sevâd ve zulmetine denir. Ve bir mevziʹ adıdır.

اَلْجِلْبُ [el-cilb] (cîm’in kesriyle) Deve pâlânına denir, cemîʹ-i edevât u haşviyyâtıyla; ʹalâ-kavlin pâlânın örtüsüne denir yâhûd kolansız ve ipsiz ve sâ΄ir edevâtsız yalnız ağacına denir ki hatab taʹbîr olunur.

اَلْجَلْبُ [el-celb] (ضَرْبٌ [ḋarb] vezninde) ve

اَلْجَلَبُ [el-celeb] (تَعَبٌ [taʹab] vezninde) Deve ve koyun ve câriye makûlesini beyʹ için bir yerden âher yere sürüp iletmek maʹnâsınadır ki sürek götürmek taʹbîr olunur; yukâlu: جَلَبَهُ جَلْبًا وَجَلَبًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي اِذَا سَاقَهُ مِنْ مَوْضِعٍ إِلَى آخَرَ Ve bu maʹnâda lâzım olur; yukâlu: جَلَبَهُ فَجَلَبَ هُوَ أَيِ انْسَاقَ Ve nâs gırîv ve feryâd ve çığıltı eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَبَ الْقَوْمُ اِذَا صَاحُوا وَصَوَّتُوا Ve kesb ü kâr tarîkına dürüşmek maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَبَ لأَهْلِهِ اِذَا كَسَبَ وَطَلَبَ وَاحْتَالَ Ve at koşarken daha ziyâde hâhiş ve gayret gelip ikdâm eylemekle refîklerini sebk eylesin diye râkibi yâhûd ardında olan kimse ata haykırmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَبَ عَلَى الْفَرَسِ اِذَا زَجَرَهُ Mü΄ellif bunu tekrâr eylemiştir. Ve kan kurumak maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَبَ الدَّمُ اِذَا يَبِسَ Ve bir kimseye şerr ü mazarrat îsâline dâ΄ir vaʹîd ile tahvîf ve tehdîd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَبَ فُلاَنًا اِذَا تَوَعَّدَهُ بِشَرٍّ Ve cemâʹat cemʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَبَ الْجَمْعَ أَيْ جَمَعَهُ Ve yara onulmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَبَ الْجُرْحُ اِذَا بَرَأَ Ve birikmek, ictimâʹ maʹnâsınadır; yukâlu: جَلِبَ الشَّيْءُ جَلْبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ اِذَا اجْتَمَعَ Ve cinâyet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَبَ عَلَيْهِ جَلْبًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ اِذَا جَنَى عَلَيْهِ

Vankulu Lugatı - الجلب maddesi

اَلْجِلْبُ [el-cilb] ve

اَلْجُلْبُ [el-culb] (cîm’in kesri ve zammıyla ve lâm’ın sükûnuyla) Şol yufka buluta derler ki onda yağmur olmaya. Ve deve havutunun ağaçlarına dahi جِلْبٌ [cilb] derler, kesriyle ve zammıyla.

اَلْجَلْبُ [el-celb] ve

اَلْجَلَبُ [el-celeb] (bi-sükûni’l-lâm ve fethihâ) Çekmek; yukâlu: جَلَبَ الشَّيْءَ يَجْلِبُهُ جَلْبًا وَجَلَبًا وَجَلَبْتُ الشَّيْءَ إِلَى نَفْسِي مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve at ziyâde seğirtsin diye ardınca haykırmağa dahi جَلْبٌ [celb] derler; yukâlu: جَلَبَ عَلَى فَرَسِهِ يَجْلُبُ جَلْبًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا صَاحَ مِنْ خَلْفِهِ وَاسْتَحَثَّهُ لِلسَّبْقِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı