el-celef ~ اَلْجَلَفُ

Kamus-ı Muhit - الجلف maddesi

اَلْجَلَفُ [el-celef] (fethateynle) ve

اَلْجَلاَفَةُ [el-celâfet] (كَرَامَةٌ [kerâmet] vezninde) Bir kimse taslak ve nâ-tırâş olmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَلِفَ الرَّجُلُ جَلَفًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا كَانَ جَلِيفًا Ve

جَلَفٌ [celef] Şol keçiye denir ki tüyleri pek hurde olmakla işe yaramaz ola.

اَلْجَلْفُ [el-celf] (cîm’in fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Bir nesnenin kabuğunu soymak maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَفَ الشَّيْءَ جَلْفًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا قَشرَهُ Ve bir nesnenin mecmûʹunu sıyırıp süpürüp gidermek maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَفَهُ بِمَعْنَى جَرَفَهُ Ve kılıçla vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَفَهُ بِالسَّيْفِ إِذَا ضَرَبَهُ بِهِ Ve bir nesneyi bi-tamâmihi kökünden koparmak maʹnâsınadır; yukâlu: جَلَفَهُ إِذَا قَلَعَهُ وَاسْتَأْصَلَهُ

اَلْجَلاَئِفُ [el-celâ΄if] (سَفَائِنُ [sefâ΄in] vezninde) ve

اَلْجُلُفُ [el-culuf] (سُفُنٌ [sufun] vezninde) ve

اَلْجُلْفُ [el-culf] (cîm’in zammıyla) جَلِيفَةٌ [celîfet]in cemʹidir, bütün emvâl ve mevâşîyi ifnâ ve ihlâk eden kurak ve kıtlık yıllara denir; yukâlu: سِنُونَ جِلاَئِفُ وَجُلُفٌ وَجُلْفٌ أَيْ تَجْلُفُ الْأَمْوَالَ وَتُذْهِبُهَا

اَلْجِلْفُ [el-cilf] (cîm’in kesriyle) جَلِيفٌ [celîf] gibi yakışıksız taslak nâ-tırâş kimseye denir; yukâlu: رَجُلٌ جِلْفٌ وَجِلِيفٌ أَيْ جَافٍ Ve cküpe denir, دَنٌّ [denn] maʹnâsına, ʹalâ-kavlin boş küpe yâhûd kırık küpün aşağısına denir ki büyük ʹulbe tarzında kalır. Ve erkek hurmâ ağacına denir. Ve galîz ve yâbis ekmeğe denir, ʹalâ-kavlin katıksız ekmeğe yâhûd ekmeğin kenârına denir. Ve kaba kacağa denir. Ve şol derisi yüzülmüş koyun cesedine denir ki içerisinde olan ahşâsı ihrâc ve başı ve ayakları katʹ olunmuş ola. Ve bir maʹrûf kuşun ismidir. Ve başsız ve ayaksız tuluma denir.

Vankulu Lugatı - الجلف maddesi

اَلْجَلْفُ [el-celf] (cîm’in fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Bir nesnenin kabın soymak; yukâlu: جَلَفْتُ الطِّينَ عَنْ رَأْسِ الدَّنِّ أَجْلُفُهُ جَلْفًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve دَنٌّ [denn] dâl-ı mühmele ile küp maʹnâsınadır. Ve

جَلْفٌ [celf] Katʹ maʹnâsına da gelir; tekûlu: جَلَفْتُ الشَّيْءَ إِذَا اسْتَأْصَلْتَهُ Yaʹnî aslından katʹ eylesen.

اَلْجِلْفُ [el-cilf] (cîm’in kesri ve lâm’ın sükûnuyla) Mürüvvetten hâlî olup cefâ üzere olan kimse; yukâlu: اَعْرَابِيٌّ جِلْفٌ إِذَا كَانَ جَافِيًاVe bunun aslı أَجْلَافُ شَاةٍ [eclâfu şât]tan me΄hûzdur. Ve أَجْلَافُ شَاةٍ [eclâfu şât] şol koyunlara derler ki derisi soyulup eli ve ayağı kesilip karnı boşalmış ola. Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: جِلْفٌ [cilf] aslında boş küpe derler.Ve mezbûr eyitti: Meslûh olan koyuna dahi derler, karnı boşaldığı hînde. Ve Ebû ʹAmr eyitti: جِلْفٌ [cilf] her zarfa ve her kaba ıtlâk olunur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı