el-ḩiret ~ اَلْحِرَةُ

Kamus-ı Muhit - الحرة maddesi

اَلْحِرُ [el-ḩir] (ḩâ’nın kesri ve râ’nın tahfîf ve teşdîdiyle) ve

اَلْحِرَةُ [el-ḩiret] (hâ’yla) Hatunun fercine denir. Bunların aslı حِرْحٌ [ḩirḩ] idi, âhirde hâ ile rûsbî ferci gibi kesret-i istiʹmâlden tahfîf olundu. Cemʹinde aslı üzere أَحْرَاحٌ [aḩrâḩ] denir ve حِرُونَ [ḩirûn] denir, لِدُونَ [lidûn] ve مِئُونَ [mi΄ûn] gibi. Ve nisbetinde حِرِيٌّ [ḩiriyy] denir ve حِرَحِيٌّ [ḩireḩiyy] denir ḩâ’nın kesri ve râ’nın fethiyle, يَدَوِيٌّ [yedeviyy] ve عَدَوِيٌّ [ʹadeviyy] gibi. Ve حَرِحٌ [ḩariḩ] dahi derler, سَتِهٌ [setih] dedikleri gibi. Ve سَتِهٌ [setih] büyük kıçlı demek olmakla حِرِيٌّ [ḩiriyy] ve حِرَحِيٌّ [ḩireḩiyy] ki mensûblardır, ferci büyük hatun demektir. Ve حَرِحٌ [ḩariḩ] ki كَتِفٌ [ketif] veznindedir, ferc düşkünü olan nâ-bekâr kimseye denir; yukâlu: رجُلٌ حَرِحٌ أَيْ حَرِيصٌ عَلَى الْحِرِ

اَلْحُرَّةُ [el-ḩurret] (ḩâ’nın zammıyla) Kişi-zâde ve kerîme olan hatuna denir; yukâlu: إِمْرَأَةٌ حُرَّةٌ أَيْ كَرِيمَةٌ ve âzâde hatuna denir ki أَمَةٌ [emet] ve جَارِيَةٌ [câriyet] mukâbilidir. Cemʹi حَرَائِرُ [ḩarâ΄ir] gelir gayr-i kıyâs üzere; yukâlu: هِيَ حُرَّةٌ أَيْ ضِدُّ أَمَةٍ

اَلْحَرَّةُ [el-ḩarret] (ḩâ’nın fethiyle) Kara taşlığa denir ki zikr olundu. Ve bedende çıkan hurde hurde sivilceye denir. Ve mûlim ve mûciʹ işkence ve ʹazâba denir. Ve zulmet-i kesîreye denir. Ve bir mevziʹ ismidir ki Ḩuneyn vakʹası onda vâkiʹ oldu. Ve Tebûk türâbında bir mevziʹ adıdır. Ve Taḵde türâbında bir mevziʹ adıdır. Ve Medîne ile ʹAḵîḵ beyninde bir mevziʹ adıdır. Ve Medîne’nin kıble cânibinde bir mevziʹdir. Ve ʹAbs ve Fezâre ve Beni’l-Ḵayn kabîleleri bilâdında. Ve Dahnâ΄ nâm mahalde birer mevziʹ adlarıdır. Ve Ḩicâz’ın yukarı semtinde bir mevziʹdir. Ve Feyd kurbünde ve Ṯayyi΄ kabîlesi cibâlinde ve arz-ı Bâriḵ’te ve Necd bilâdında Ḋariyye kurbünde birer mevziʹdir. Ve Benû Murre yurdunda bir mevziʹdir. Ve Ḣayber kurbünde bir mevziʹ adıdır ki حَرَّةُ النَّارِ [Ḩarretu’n-Nâr] dedikleridir. Ve zâhir-i Medîne’de taht-ı Vâḵim’de bir mevziʹdir ki ona sânî-i Emeviyye olan Yezîd-i pelîd ʹaleyhi mâ-yestaḩiḵḵu vaktinde bir vakʹa olmuştur. Vakʹa-i Ḩarre maʹrûftur. Mesfûr tarafından nehb-i Medîne istîsâl-i ashâb için Mesleme b. ʹUḵbe varıp hasâret-i küllîye cesâret eylemiştir. Ve

حَرَّةُ [Ḩarret] Yemen tarîkinde Bureyk nâm mahalde bir mevziʹ adıdır. Ve

حَرَّةُغَلاَّسٍ [Ḩarretu Ġallâs] (كَتَّانٌ [kettân] vezninde) ve

حَرَّةُلُبْنٍ [Ḩarretu Lubn] (lâm’ın zammıyla نُفْلٌ [nufl] vezninde) ve

حَرَّةُلَفْلَفٍ [Ḩarretu Leflef] (غَبْغَبٌ [ġabġab] vezninde) ve

حَرَّةُشُورانَ [Ḩarretu Şûrân] (عُثْمَانُ [ʹušamp;mân] vezninde) ve

حَرَّةُالْحِمَارَةِ [Ḩarretu’l-Ḩimâret] (ḩâ’nın kesriyle) ve

حَرَّةُالْجَفْلِ [Ḩarretu’l-Cefl] (نَفْلٌ [nefl] vezninde) ve

حَرَّةُمِيطَانَ [Ḩarretu Mîṯân] (mîm’in kesriyle) ve

حَرَّةُمَعْشَرٍ [Ḩarretu Maʹşer] ve

حَرَّةُلَيْلَى [Ḩarretu Leylâ] ve

حَرَّةُعَبَّادٍ [Ḩarretu ʹAbbâd] (كَتَّانٌ [kettân] vezninde) ve

حَرَّةُالرَّجْلاَءِ [Ḩarretu’r-Reclâ΄] ve

حَرَّةُقَمْأَةَ [Ḩarretu Ḵam΄ete] Medîne’de birer mevziʹlerdir. Ve

حَرَّةٌ [ḩarret] Masdar olur, susamak maʹnâsına; yukâlu: حَرَّ الرَّجُلُ حَرَّةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا عَطِشَ ve yukâlu: رَمَاهُ اللهُ بِالْحِرَّةِ تَحْتَ الْقِرَّةِ Yaʹnî “Hak taʹâlâ onu pek bârid günde üşüttükten sonra ʹataş derdine uğratsın.” Zîrâ yevm-i bâridde susuzluk pek eşedd olur. Burada حِرَّةٌ [ḩirret] ḩâ’nın kesriyle telaffuz olunur, قِرَّةٌ [ḵirret] lafzına müşâkele ve izdivâc için.

Vankulu Lugatı - الحرة maddesi

اَلْحُرَّةُ [el-ḩurret] Zıddu أَمَة [emet]. حُرٌّ [ḩurr]un mü΄ennesidir. Ve

حُرَّةٌ [ḩurret] Kerîme maʹnâsına da gelir; yukâlu: نَاقَةٌ حُرَّةٌ وَسَحَابَةٌ حُرَّةٌ أَيْ كَثِيرَةُ اللَّبَنِ وَكَثِيرُ الْمَطَرِ Ve

حُرَّةُ الذِّفْرَى [ḩurretu’ž-žifrâ] (žâl-ı muʹcemenin kesri ve elifin kasrıyla) Küpe değdiği yerin ismidir, binâ-gûş maʹnâsına.

اَلْحَرَّةُ [el-ḩarret] (ḩâ’nın fethiyle) Şol yerdir ki kara taşları çok ola ve onda taşlar âteşte yanmış gibi pârelenmeğe yüz tutmuş ola. Ve susuzluk maʹnâsına da gelir, عَطَشٌ [ʹaṯaş] gibi.

اَلْحِرَارُ [el-ḩirâr] (ḩâ’nın kesriyle) Cemʹi. Ve

اَلْحَرَّاتُ [el-ḩarrât] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın teşdîdiyle) Kezâlik cemʹi. Ve

اَلْحَرُّونَ [el-ḩarrûn] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın teşdîdiyle) Vâv ile nûn ile cemʹ etmişlerdir, أَرَضُونَ [araḋûn]u cemʹ ettikleri gibi. Ve

اَلْأَحَرُّونَ [el-eḩarrûn] (hemzenin ve ḩâ’nın fethi ve râ’nın teşdîdiyle) حَرَّةٌ [ḩarret]in cemʹidir, lâkin cemʹ-i cemʹ olur, zîrâ bu hakîkatte حَرَّةٌ [ḩarret]in cemʹi olur, cemʹ-i kıllet sîgası üzere. Ve

حَرِّيٌّ [Ḩarriyy] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın kesri ve teşdîdiyle) Aʹlâm-ı ricâldendir, Nehşel b. Ḩarrî maʹrûftur. Ve

حَرِّيٌّ [ḩarriyy] Şol deveye derler ki حَرَّةٌ [ḩarret]te yaʹnî kara taşlı yerde raʹy olunur. Ve

اَلْحِرَّةُ [el-ḩirret] (ḩâ’nın kesriyle) Susuzluk, عَطَشٌ [ʹaṯaş] maʹnâsına; ve minhu kavluhum: “أَشَدُّ الْعَطَشِ حِرَّةٌ عَلَى قِرَّةٍ” Yaʹnî “Susuzluğun eşeddi soğuk günde olan susuzluktur.” Ve حِرَّةٌ [ḩirret]in ḩâ’sını meksûr ettikleri قِرَّةٌ [ḵirret]ten ötürüdür, yaʹnî قِرَّةٌ [ḵirret]in ḵâf’ı meksûr olmağındır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı