el-ḩurf ~ اَلْحُرْفُ

Kamus-ı Muhit - الحرف maddesi

اَلْحُرْفُ [el-ḩurf] (ḩâ’nın zammıyla) حَبُّ الرَّشَادِ [ḩabbu’r-reşâd] ismidir ki tere tohumu dedikleri dânedir; muhaddisînden ʹAbdurraḩmân b. ʹUbeydullâh ve pederi ve ceddi ve Mûsâ b. Sehl ve Ḩasen b. Caʹfer el-Baġdâdiyyûn el-Ḩurfiyyûn onun beyʹine mensûblardır. Ve

حُرْفٌ [ḩurf] Mahrûmluğa denir; حُرْفَةٌ [ḣurfet] dahi denir ḩâ’nın zammı ve kesriyle. Ve minhu kavlu ʹÖmer: “لَحُرْفَةُ أَحَدِهِمْ أَشَدُّ عَلَيَّ مِنْ عَيْلَتِهِ” Yaʹnî “Onlardan birinin mahrûm ve bed-baht ve bî-hâsıl olmaları fakîr ve muhtâc olmalarından ezyed bana eşedd ve eskal gelir.”

اَلْحَرْفُ [el-ḩarf] (ḩâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Her nesnenin ucuna ve kenârına ve sivri ve keskin kıyısına denir; yukâlu: قَعَدَ عَلَى حَرْفِ السَّفِينَةِ أَيْ طَرَفِهَا وَشَفِيرِهَا وَحَدِّهَا Ve حَرْفُ الْجَبَلِ [ḩarfu’l-cebel] dağın tepesinde yalman gibi sivri dorusuna denir; cemʹi حِرَفٌ [ḩiref] gelir عِنَبٌ [ʹineb] veninde. Ve bunun طَلٌّ [ṯall] ve طِلَلٌ [ṯilel] kelimesinden gayrı nazîri yoktur. Ve

حَرْفٌ [ḩarf] Hurûf-ı teheccîden birine ıtlâk olunur, elif ve cîm gibi, kelimâtın taraflarında vâkiʹ olduğu için. Ve çelimsiz ince yapılı nâkaya denir, ʹalâ-kavlin arık ve mehzûlüne yâhûd cüssesi büyüğüne denir; yukâlu: نَاقَةٌ حَرْفٌ أَيْ ضَامِرَةٌ أَوْ مَهْزُولَةٌ أَوْ عَظِيمَةٌ İki evvelkide bir şey΄in kenârına ve üçüncüde dağın tepesine teşbîh olunmuştur. Ve

حَرْفٌ [ḩarf] Su yoluna denir. Ve kabîle-i Suleym bilâdında bir niçe siyâh minâre ismidir ki kara taştan yapılmışlardır. Ve nahviyyûn ıstılâhında حَرْفٌ [ḩarf] مَا جَاءَ لِمَعْنًى لَيْسَ بِاسْمٍ وَلاَ فِعْلٍ taʹrîfiyle muʹarref olan kelimedir. Bu taʹrîfin mâ-ʹadâsı fâsiddir. Tafsîli kütüb-i nahviyyede mebsûttur.

Vankulu Lugatı - الحرف maddesi

اَلْحُرْفُ [el-ḩurf] (ḩâ’nın zammı ve râ’nın sükûnuyla) Üzerlik tohumu dedikleri dânelerdir, sipendân maʹnâsına. Ve mâl eksik olmağa dahi derler, رَجُلٌ مُحَارَفٌ kavlinden ism olmak üzere.

اَلْحَرْفُ [el-ḩarf] (ḩâ’nın fethi ve râ-i mühmelenin sükûnuyla) Her nesnenin tarafına ve keskin yerine derler; ve minhu: حَرْفُ الْجَبَلِ وَهُوَ أَعْلَاهُ الْمُحَدَّدُ Ve مُحَدَّدٌ [muḩadded] keskin maʹnâsınadır. Ve

حَرْفٌ [ḩarf] Hurûf-ı hicâdan bir harfe derler. Ve

حَرْفٌ [ḩarf] Nevʹ maʹnâsına dahi gelir; kâlallâhu taʹâlâ: ﴿وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللهَ عَلٰى حَرْفٍ﴾ (الحج، 11) قَالُوا عَلَى وَجْهٍ وَاحِدٍ وَهُوَ أَنْ يَعْبُدَ عَلَى السَّرَّاءِ دُونَ الضَّرَّاءِ Yaʹnî “Şâdîlik zamânında ʹibâdet ederler gam ve gussa zamânında etmezler.” Ve

حَرْفٌ [ḩarf] Şol nâkaya derler ki attan aşağı ola ve berk ola, حَرْفٌ [ḩarf]-i cebele teşbîhen ıtlâk olunmuştur. Ve Aṡmaʹî eyitti: حَرْفٌ [ḩarf] arık olup zebûn olan nâkaya derler. Ve Aṡmaʹî eyitti: أَحْرَفْتُ نَاقَتِي derler kaçan nâkayı arıklatıp zebûn etse. Ve gayrılar أَحْرَثْتُ نَاقَتِي derler šamp;â-i müsellese ile zikr olunan maʹnâda. Ve

حَرْفٌ [ḩarf] Bir kimse ʹayâli için kesb etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: هُوَ يَحْرِفُ لِعِيَالِهِ أَيْ يَكْسِبُ مِنْ هَهُنَا وَهَهُنَا مِثْلُ يَقْرِفُ Ve hakâ Ebû ʹUbeyde حَرَفْتُ الشَّيْءَ عَنْ وَجْهِهِ بِمَعْنَى صَرَفْتُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı