el-ḩalef ~ اَلْحَلَفُ

Kamus-ı Muhit - الحلف maddesi

اَلْحَلْفَاءُ [el-ḩalfâ΄] (صَحْرَاءُ [ṡaḩrâ΄] vezninde) ve

اَلْحَلَفُ [el-ḩalef] (fethateynle) Sâzlık nevʹinden Türkîde kındıra ve yakı otu dedikleri otluğa denir. Müfredi حَلِفَةٌ [ḩalifet]tir, فَرِحَةٌ [feriḩat] vezninde ve حَلَفَةٌ [ḩalefet]tir, خَشَبَةٌ [ḣaşebet] vezninde ve حَلْفَاءَةٌ [ḩalfâ΄et]tir صَحْرَاءَةٌ [ṡaḩrâ΄et] vezninde. Ve

حَلْفَاءُ [ḩalfâ΄] Çağırgan şamatacı câriyeye denir; cemʹi حُلُفٌ [ḩuluf] gelir, كُتُبٌ [kutub] vezninde; yukâlu: أَمَةٌ حَلْفَاءُ أَيْ صَخَّابَةٌ

اَلْحَلْفُ [el-ḩalf] (ḩâ’nın fethi ve kesri ve lâm’ın sükûnuyla) ve

اَلْحَلِفُ [el-ḩalif] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلْمَحْلُوفُ [el-maḩlûf] ve

اَلْمَحْلُوفَةُ [el-maḩlûfet] (mîm’lerin fethiyle) And içmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَلَفَ الرَّجُلُ حَلْفًا وَحَلِفًا وَمَحْلُوفًا وَمَحْلُوفَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَقْسَمَ Ve yukâlu: لاَ وَمَحْلُوفَائِهِ بِالْمَدِّ Yaʹnî İbn Buzurc’dan medd ile مَحْلُوفَائِهِ mervîdir, مَحْلُوفِهِ kelimesini medd ile tefevvüh eylemiştir. Yaʹnî مَحْلُوفَاء kelime-i mahsûsa değildir, مَحْلُوفِهِ mevkiʹinde darb-ı lisân eylemiştir; ve yukâlu: مَحْلُوفَةً بِاللهِ أَيْ أَحْلِفُ مَحْلُوفَةً أَيْ قَسَمًا Yaʹnî fiʹli mahzûf olup masdariyyetle ʹale’l-ihbâr mansûb olarak مَحْلَوفَةً بِاللهِ derler ki مَحْلُوفَةٌ vech-i mezkûr üzere mansûbdur.

اَلْحِلْفُ [el-ḩilf] (ḩâ’nın kesriyle) Baʹzı kimseler beyninde münʹakid olan ʹahd ve peymâna denir; yukâlu: بَيْنَهُمْ حِلْفٌ أَيْ عَهْدٌ Ve hulûs üzere olan dostluğa ve sadâkate denir; yukâlu: بَيْنَهُمَا حِلْفٌ أَيْ صَدَاقَةٌ Ve şol yâr-ı sadîka denir ki dostuna gadr ve hıyânet eylememek zımnında ʹahd ve yemîn eyleye; cemʹi أَحْلاَفٌ [aḩlâf] gelir. Ve Zuheyr nâm şâʹirin işbu: “تَدَارَكَتُمَا الْأَحْلاَفَ قَدْ ثُلَّ عَرْشُهَا ||وَذُبْيَانَ قَدْ ذَلَّتْ بِأَقْدَامِهَا النَّعْلُ” beytinde vâkiʹ ahlâftan murâd Esed ile Ġaṯafân kabîleleridir ki birbirine lede’l-iktizâ΄ teʹâvün ve tenâsur eylemek üzere ʹahd ve yemîn eylemişler idi. Ve Šaḵîf kabîlesinden bir cemâʹate ahlâf ıtlâk olunur idi. Ve Ḵureyş kabîlesinde أَحْلاَفٌ [aḩlâf] altı kabîleden ʹibârettir ki 1) ʹAbduddâr 2) Kaʹb 3) Cumaḩ 4 Sehm 5) Maḣzûm 6) ʹAdiyy kabîleleridir. Sebebi budur ki Benû Abdumenâf cemâʹat-i ʹAbduddâr yedlerinde olan hicâbet ve sikâyet-i Kaʹbe-i mükerremeyi ahz eylemek dâʹiyesinde olduklarında ʹAbduddâr cemâʹati ibâ ve imtinâʹ eylemeleriyle kabâ΄il-i mezbûreden her biri ʹAbduddâr gürûhunu istishâb ve ʹavn ve nusret edip Benû ʹAbdumenâf’a makhûr ve pâymâl ettirmemek bâbında bi’l-cümle ʹahd ve peymân eylediler. Kezâlik Benû ʹAbdumenâf أَحْلاَفٌ [aḩlâf]ları olan Esed ve Zuhre ve Teym kabîleleriyle ʹakd-i ittihâd edip bir çanağı tîb-i ratb ile memlû eyledikten sonra ʹâdet-i Câhiliyye üzere ellerini ona idhâl ve tîble âlûde edip her biri te΄kîden li’l-kasem ellerini cidâr-ı Kaʹbe’ye mesh eylediler. Ve Fârûḵ-ı aʹzam radıyallâhu ʹanhu ʹAdevî olmakla أَحْلاَفِيٌّ [aḩlâfiyy] ıtlâk olunur idi. Pes أَحْلاَفٌ [aḩlâf], أَنْصَارٌ [enṡâr] lafzı gibi ism iʹtibâr olmuştur.

Vankulu Lugatı - الحلف maddesi

اَلْحَلِفُ [el-ḩalif] (ḩâ’nın fethi ve lâm’ın kesriyle) Bi-maʹnâhu.

اَلْحَلْفُ [el-ḩalf] (ḩâ’nın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) And içmek.

اَلْحِلْفُ [el-ḩilf] (ḩâ’nın kesri ve lâm’ın sükûnuyla) Şol ʹahddir ki kavm beyninde vâkiʹ olur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı