ež-žebbâb ~ اَلذَّبَّابُ

Kamus-ı Muhit - الذباب maddesi

اَلْمِذَبُّ [el-mižebb] (mîm’in kesri ve žâl’ın fethiyle) ve

اَلذَّبَّابُ [ež-žebbâb] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Harîminden bîgânenin defʹi bâbında pek gayret ve ihtimâm eden hamiyyetli adama denir; yukâlu: رَجُلٌ مِذَبٌّ وَذَبَّابٌ أَيْ دَفَّاعٌ عَنِ الْحَرِيمِ Ve

ذَبَّابٌ [Žebbâb] Elkâbdandır.

اَلذُّبَابُ [ež-žubâb] (غُرَابٌ [ġurâb] vezninde) Sineğe denir ki Fârisîde meges derler. Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre bir yerde karâr eylemeyip beri öte tereddüd ve hareketi sebeb-i tesmiyedir. Baʹzılar bunu menhût yaʹnî ذُبَّ آبَ kelimesinden mürekkebdir dediler ki “Sürüldükçe yine ʹavdet eder” demektir. Ve

ذُبَابٌ [žubâb] Bal arısına da ıtlâk olunur; vâhidi ذُبَابَةٌ [žubâbet]tir. Cemʹi أَذِبَّةٌ [ežibbet]tir hemzenin fethi ve žâl’ın kesriyle ve ذِبَّانٌ [žibbân] gelir žâl’ın kesriyle ve ذُبٌّ [žubb] gelir žâl’ın zammıyla. Ve

ذُبَابٌ [žubâb] At kısmının gözleri siyâhının derûnunda hâl tarzında görünen nükte-i sevdâya ıtlâk olunur. Ve

ذُبَابُ السَّيْفِ [žubâbu’s-seyf] Kılıcın ağızına ıtlâk olunur ki çalım yeridir; ʹalâ-kavlin kılıcın yalmanına denir ki ucu olacaktır; yukâlu: ضَرَبَهُ بِذُبَابِ السَّيْفِ أَيْ حَدِّهِ أَوْ طَرَفِهِ الْمُتَطَرِّفِ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre îzâ husûsunda ذُبَابُ اْلأُذُنِ [žubâbu’l-užun] kulak kemirtleğinin kenârına ıtlâk olunur ki rakîk ve hadîd olur, ذُبَابُ سَيْفٍ [žubâbu seyf] gibi. Ve

ذُبَابُ الْحِنَّاءِ [žubâbu’l-ḩinnâ΄] Kına çiçeğinin henüz tâze açan şükûfesine ıtlâk olunur. Ve

ذُبَابُ الْعَيْنِ [žubâbu’l-ʹayn] Göz bebeğine ıtlâk olunur, merdüm-i çeşm maʹnâsına; zübâb hey΄etine yâhût tayerân-ı şuʹâʹı tayerân-ı zübâba teşbîh olunmuştur. Ve

ذُبَابٌ [žubâb] Deliliğe denir; yukâlu: بِهِ ذُبَابٌ أَيْ جُنُونٌ Ve uğursuzluğa denir; yukâlu: بِهِ ذُبَابٌ أَيْ شُؤْمٌ Ve Medîne’de bir dağın adıdır. Ve şerr-i dâ΄im maʹnâsınadır; yukâlu: أَصَابَهُ ذُبَابٌ أَيْ شَرٌّ دَائِمٌ Ve

ذُبَابٌ [Žubâb] Esâmîdendir.

Vankulu Lugatı - الذباب maddesi

اَلذُّبَابُ [ež-žubâb] (žâl’ın zammıyla) Kara sinek; اَلْوَاحِدَةُ اَلذُّبَابَةُ بِالضَّمِّ وَلَا تَقُلْ ذِبَابَةٌ أَيْ بِكَسْرِ الذَّالِ وَأَمَّا مَا وَقَعَ فِي مُخْتَارِ الصِّحَاحِ مِنْ أَنَّ الذُّبَّانَةَ بِالضَّمِّ وَتَشْدِيدِ الْبَاءِ وَنُونٍ قَبْلَ الْهَاءِ وَاحِدَةُ الذُّبَابِ وَلَا تَقُلْ ذِبَانَةٌ بِالْكَسْرِ فَلَمْ يُوجَدْ وَجْهُ صِحَّتِهِ فِي الْكُتُبِ فَتَأَمَّلْ نَعَمْ نُسَخُ الصِّحَاحِ هَهُنَا مُخْتَلِفَةٌ فِي بَعْضِهَا وَلَا تَقُلْ ذِبَابَةٌ بِكَسْرِ الذَّالِ وَبِالْبَائَيْنِ وَفِي بَعْضِهَا وَلَا تَقُلْ ذِبَانَةٌ بِكَسْرِ الذَّالِ وَالنُّونِ بَعْدَ الْبَاءِ كَذَا بِالنَّظَرِ إِلَى مَجِيءِ جَمْعِهِ ذِبَّانٌ وَهَذَا عَلَى تَقْدِيرِ صِحَّةِ النُّسْخَةِ لَا يَسْتَلْزِمُ صِحَّةَ مَجِيءِ وَاحِدِهِ ذُبَانَةٌ بِالضَّمِّ فَتَدَبَّرْ Ve

ذُبَابَةٌ [žubâbet] Deynden ve gayrıdan bâkî kalana dahi derler. Ve cemʹu’l-kıllet اَلْأَذِبَّة [el-ežibbet] bi-fethi’l-hemzeti ve kesri’ž-žâli ve’l-kesîru: اَلذِّبَّان [ež-žibbân] bi-kesri’ž-žâli, mislu: غَرِيب [ġarîb] ve غِرْبَان [ġirbân] ve أَغْرِبَة [aġribet].

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı