es-sivâr ~ اَلسِّوَارُ

Kamus-ı Muhit - السوار maddesi

اَلسِّوَارُ [es-sivâr] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) ve

اَلسُّوَارُ [es-suvâr] (غُرَابٌ [ġurâb] vezninde) Bileziğe denir ki zenân bilekçelerine geçirirler. Cemʹi أَسْوِرَةٌ [esviret] ve أَسَاوِرَةٌ [esâviret] gelir ve سُورٌ [sûr] gelir sîn’in zamm ve meddiyle ve سُوُورٌ [suvûr] gelir, zammeteynle. Ve

سِوَارٌ [sivâr] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Esâmîdendir: Ebû Ṯâhir b. Sivâr, mukri΄-i maʹrûftur ve ʹUbeydullâh b. Hişâm b. Sivâr muhaddistir.

اَلسَّوَّارُ [es-sevvâr] (شَدَّادٌ [şeddâd] vezninde) Şol adama denir ki şarâb dimâgına tîz sıçrayıp sersem eder ola; mübâlagaten ıtlâk olunur, zîrâ sevvâriyyet hamrın sıfatıdır; yukâlu: هُوَ سَوَّارٌ إِذَا كَانَ سَوْرُ الْخَمْرِ فِي رَأْسِهِ سَرِيعًا Ve insânın dimâgına te΄sîr eden tîz ve ciğer-gâh kelâma ıtlâk olunur; yukâlu: كَلاَمٌ سَوَّارٌ إِذَا صَارَ يَأْخُذُ بِالرَّأْسِ Şârih der ki gerçi nüshalarda وَالْكَلاَم ʹunvânında mersûm olup lâkin savâb olan وَالْكَلْب olmaktır ki adamın başından kavrayıp kapar olan kelb demek olur.

اَلسَّوْرَةُ [es-sevret] (sîn’in fethi ve vâv’ın sükûnuyla) ve

اَلسُّوَارُ [es-suvâr] (sîn’in zammıyla) Şarâb ve sirke makûlesinin tîzliğine ve yavuzluğuna denir ki başa sıçrayıp yakıp yandırması hâletinden ʹibârettir; tekûlu: أَخَذَتْنِي سَوْرَةُ الْخَمْرِ وَالْخَلِّ وَسُوَارُهَا أَيْ حِدَّتُهُ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre سَوْرٌ [sevr] ve سَوْرَةٌ [sevret] yükseğe sıçramak maʹnâsına olup baʹdehu hiddet ve şiddet maʹnâsına istiʹmâl olundu, سَوْرَةُ الْخَمْرِ [sevretu’l-ḣamr] ve سَوْرَةُ الْخَلِّ [sevretu’l-ḣall] gibi. İntehâ. Ve

سَوْرَةُ الْمَجْدِ [sevretu’l-mecd] ʹİzz ve mecd ve şerefin eser ve irtifâʹından ʹibârettir; yukâlu: لَهُ سَوْرَةٌ فِي الْمَجْدِ أَيْ أَثَرٌ وَعَلاَمَةٌ وَارْتِفَاعٌ فِيهِ Ve

سَوْرَةُ الْبَرْدِ [sevretu’l-berd] Soğuğun şiddetinden ʹibârettir; yukâlu: اَلْيَوْمَ لِلْبَرْدِ سَوْرَةٌ أَيْ شِدَّةٌ Ve

سَوْرَةُ السُّلْطَانِ [sevretu’s-sulṯân] Pâdişâhların kahr ve batş ve iʹtidâ΄ ve satvetinden ʹibârettir; yukâlu: إِشْتَدَّتْ عَلَيْهِمْ سَوْرَةُ السُّلْطَانِ أَيْ سَطْوَتُهُ وَاعْتِدَاؤُهُ Bu mahallerde سَوْرَةُ [sevret] kelimesi ismdir. Ve

سَوْرَةُ [Sevret] Bir mevziʹ adıdır. Ve esâmî-i ricâldendir: Sâhibü’s-Sunen Ebû ʹÎsâ Muḩammed et-Tirmižî el-Bûġî eḋ-Ḋarîr’in ceddi ismidir. Ve Sevre b. el-Ḩakem el-Ḵâḋî aʹlâm-ı muhaddisîndendir ki ʹAbbâs ed-Dûrî kendisinden ahz-ı hadîs eylemiştir.

Vankulu Lugatı - السوار maddesi

اَلسِّوَارُ [es-sivâr] (sîn’in kesriyle) Bilezik ki nisâ΄ tâ΄ifesi koluna takar.

اَلسَّوَّارُ [es-sevvâr] (sîn’in fethi ve vâv’ın teşdîdiyle) Sıçrayıcı ve kavga edici kimse. Ve şarâbın سَوْرَةٌ [sevret]i başa sıçramasıdır Ve ʹakreb zahmının acısı başa çıkmasıdır. Bu makâmda sâhib-i Ṡurâḩ Cevherî’nin سَوْرَةُ الْحُمَةِ dediğin hummâdan sanıp “tîzî-i teb” ile tefsîr etmiştir hâlâ ki حُمَةٌ [ḩumet] ḩâ’nın zammı ve mîm’in tahfîfiyle zehr-i ʹakreb maʹnâsınadır. Ve

سَوْرَةٌ [sevret] Pâdişâhın kahrına ve galebesine dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı