el-ʹaşr ~ اَلْعَشْرُ

Kamus-ı Muhit - العشر maddesi

اَلْعَشْرُ [el-ʹaşr] (ʹayn’ın fethi ve şîn’in sükûnuyla) On ʹadedden birini almak maʹnâsınadır ki ʹöşr almak ve deh-yek almak taʹbîr olunur. Yâhûd dokuza bir ʹaded ziyâde edip on eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَرَهُ عَشْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَخَذَ وَاحِدًا مِنْ عَشَرَةٍ أَوْ زَادَ وَاحِدًا عَلَى تِسْعَةٍ Ve bir cemâʹatin onuncusu olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَرَ الْقَوْمَ إِذَا صَارَ عَاشِرَهُمْ

اَلْعُشْرُ [el-ʹuşr] (ʹayn’ın zammıyla) Bu dahi ʹadedin onda birine denir; yukâlu: أَخَذَ الْعَاشِرُ عُشْرَ أَمْوَالِهِ وَهُوَ جُزْءٌ مِنْ عَشَرَةٍ Cemʹi عُشُورٌ [ʹuşûr] ve أَعْشَارٌ [aʹşâr] gelir. Ve

عُشْرٌ [ʹuşr] Nâkalara denir ki memelerinde süt bir hoşça birikmeksizin azca azca idrâr ederler olalar. Bunda gûyâ ki عَاشِرَةٌ [ʹâşiret]in cemʹidir; yukâlu: نُوقٌ عُشْرٌ إِذَا صَارَتْ تُنْزِلُ الدِّرَّةَ الْقَلِيلَةَ مِنْ غَيْرِ أَنْ تَجْتَمِعَ

اَلْعِشْرُ [el-ʹişr] (ʹayn’ın kesriyle) Deve kısmı su içtiği günün onuncu günü su içmek için suya gelmeğe denir yâhûd dokuzuncu günü gelmesine denir ki deveyi sekiz gün dokuz gece sudan alıkoyup dokuzuncu günü suya getirirler. Pes içtiği günden hisâbla yine onuncusu olur. Ve

عِشْرٌ [ʹişr] Onuncu yâhûd dokuzuncu günü suya gelmeğe ıtlâk olunduğu için ʹaded-i maʹhûda yaʹnî yirmi ʹadede tesniye bünyesiyle عَشْرَيْنِ [ʹaşreyn] ıtlâk eylemeyip belki ʹalâ-kile’t-takdîreyn iki dokuzdan hâsıl olan on sekize عَشْرَانِ [ʹaşrân] iʹtibâr ve üçüncü suya gelmek müddeti ki ikinciye zamm ile yirmi altı olacaktır, ondan on dokuzu ve yirmiyi ki ʹaded-i mezkûrun baʹzıları olacaktır. عَشْرٌ [ʹaşr] tamâm iʹtibârıyla üç عَشْرٌ [ʹaşr] ʹadd edip mecmûʹuna cemʹ sîgasıyla عِشْرِينَ [ʹişrîn] ıtlâk eylediler. Niteki ﴿اَلْحَجُّ أَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌ﴾ âyet-i kerîmesinde şehrin bir mikdâr gününe ki on gün olacaktır, شَهْرٌ [şehr] ıtlâk olunmuştur. Pes işbu kavl-i sânîye göre yirmi ʹadede mevzûʹ olan عِشْرِينَ [ʹişrîn] lafzı müfred olmayıp belki devenin dokuz günde bir suya gelmesinin ismi olan عِشْرٌ [ʹişr] lafzından me΄hûz olmakla ʹaded-i mezbûr ondan ferʹ ve mukayyedi mutlakta istiʹmâl kabîlinden olur.

Vankulu Lugatı - العشر maddesi

اَلْعَشْرُ [el-ʹaşr] (ʹayn’ın fethi ve şîn’in sükûnuyla) Bir cemâʹatin içinde onuncu kimse olmak; yukâlu: عَشَرْتُ الْقَوْمَ أَعْشِرُهُمْ عَشْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صِرْتَ عَاشِرَهُمْ

اَلْعُشَرُ [el-ʹuşer] (ʹayn’ın zammı ve şîn’in fethiyle) ve

اَلْعُشَرَاتُ [el-ʹuşerât] (ʹayn’ın kezâlik zammı ve şîn’in fethiyle) Bunların ikisi dahi cemʹdir, zikr olunan ağaçlar maʹnâsına. Ve

عُشَرُ [ʹuşer] Ayın gecelerinden üç gecesine ıtlâk olunur ki onlar تُسَعُ [tusaʹ]dan sonra vâkiʹ olan gecelerdir. Ve Ebû ʹUbeyde تُسَعُ [tusaʹ]i ve عُشَرُ [ʹuşer]i ibtâl edip kelâm-ı ʹArabda vukûʹuna inkâr etti, illâ birkaç kelimenin vukûʹuna kâ΄il oldu ki mahallinde beyân olunmuşlardır. Ebû ʹUbeyd, Ebû ʹUbeyde’den bu vech üzere rivâyet etmiştir.

اَلْعِشْرُونَ [el-ʹişrûn] (ʹayn’ın kesri ve şîn’in sükûnuyla) İsm-i müfreddir, yirmi ʹaded için mevzûʹdur, عَشَرَةٌ kelimesinin cemʹi değildir, zîrâ cemʹ olduğuna delîl yoktur.Kaçan عِشْرُونَ kelimesin muzâf etsen عِشْرُوكَ ve عِشْرِيَّ dersin vâv’ı yâ’ya kalb etmekle mâ-baʹdında yâ olduğundan ötürü. Ve

اَلْعُشْرُ [el-ʹuşr] (ʹayn’ın zammı ve şîn’in sükûnuyla) عَشَرَةٌ [ʹaşeret]in eczâsından bir cüz΄üdür. Ve

عُشْرٌ [ʹuşr] (kezâlik zammla) Mâlın ʹöşrün almağa dahi derler; tekûlu: عَشَرْتُ الْقَوْمَ أَعْشُرُهُمْ عُشْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَخَذْتَ عُشْرَ أَمْوَالِهِمْ Ve bu takdîrden zâhir olur ki sâhib-i Ṡurâḩ’ın عَشْرٌ [ʹaşr] bi’l-fethi masdarun minhu deh-i yek giriften dediği Cevherî’nin kelâmına muhâlif olur.

اَلْعِشْرُ [el-ʹişr] (ʹayn’ın kesri ve şîn’in sükûnuyla) Deveyi iki suvarmağın müddeti ki sekiz gün olur, onuncu günde suvarılır ve her susuzluk günlerinde vâkiʹ olan kesrledir, رِبْعٌ [ribʹ] ve خِمْسٌ [ḣims] gibi. Ve عِشْرٌ [ʹişr]den sonra susuzluğu için ism istimâʹ olunmamıştır, illâ yirminci günde ki yirminci gününde suya geldikte ظِمْؤُهَا عِشْرَانِ derler ʹayn’ın kesriyle ki on sekiz gün olur ve kaçan ki yirmi günü tecâvüz kıla onun için mahsûs tesmiye yoktur, lâkin o makûle olanlara جَوَازِئُ [cevâzi΄] derler, cîm’le ve zâ-i muʹceme ile ve hemze ile.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı