اَلْقَاطِبُ [el-ḵâṯib] ve
اَلْقَطُوبُ [el-ḵaṯûb] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) Dâ΄imâ çîn-i cebîn üzere olup yüzünü gözünü eğip burturucu kişiye denir. Ve
قَاطِبٌ [ḵâṯib] ve
قَطُوبٌ [ḵaṯûb] Arslana ıtlâk olunur.
اَلْقَطْبُ [el-ḵaṯb] (ضَرْبٌ [ḋarb] vezninde) ve
اَلْقُطُوبُ [el-ḵuṯûb] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Çîn-i çebîn göstermek maʹnâsınadır ki kaşlarını çatıp gözlerinin aralığını buruşturup yüzünü gözünü eğmekten ʹibârettir; yukâlu: قَطَبَ الرَّجُلُ قَطْبًا وَقُطُوبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا زَوَى مَا بَيْنَ عَيْنَيْهِ وَكَلَحَ Ve kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَطَبَ الشَّيْءَ إِذَا قَطَعَهُ Ve biriktirmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَطَبَ الشَّيْءَ إِذَا جَمَعَهُ Ve şerbet ve şarâba su katmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَطَبَ الشَّرَابَ إِذَا مَزَجَهُ يَعْنِي بِالْمَاءِ Ve bir kimseyi darıltmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَطَبَ فُلاَنًا إِذَا أَغْضَبَهُ Ve doldurmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَطَبَ اْلإِنَاءَ إِذَا مَلَأَهُ Ve çuvalın kulplarını birbirine geçirdikten sonra iki tarafını büküp kavuşturmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَطَبَ الْجُوَالِقَ إِذَا أَدْخَلَ عُرْوَتَيْهِ فِي اْلأُخْرَى ثُمَّ ثَنَى وَجَمَعَ بَيْنَهُمَا Ve birikmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَطَبَ الْقَوْمُ إِذَا اجْتَمَعُوا
اَلْقُطُوبُ [el-ḵuṯûb] (zammeteynle) Bi-maʹnâhu; ve: اَلْكُلُّ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı