اَلْيَسَرُ [el-yeser] (fethateynle) Kolay ve yavaş nesneye denir; yukâlu: رَجُلٌ وَفَرَسٌ يَسَرٌ أَيْ سَهْلٌ Ve kolaylanıp hâzır ve müheyyâ kılınmış nesneye denir; yukâlu: شَيْءٌ يَسَرٌ أَيْ مُيَسَّرٌ مُعَدٌّ Ve kumar üzere müctemiʹ nâsa denir; tekûlu: رَأَيْتُ يَسَرًا أَيْ قَوْمًا اِجْتَمَعُوا عَلَى الْمَيْسِرِ Ve kumar okları üzere mü΄ekkel olan adama denir, ضَرِيبٌ [ḋarîb] gibi.
اَلْيَسْرُ [el-yesr - el-yeser] (yâ’nın fethi ve sîn’in sükûnuyla ve fethateynle) Bir nesne çetin olmayıp yavaş ve kolay olmak maʹnâsınadır; yukâlu: يَسَرَ الرَّجُلُ يَسْرًا وَيَسَرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا لاَنَ وَانْقَادَ Ve kolaylık maʹnâsına ism olur; yukâlu: وَلَدَتْهُ يَسْرًا أَيْ فِي سُهُولَةٍ Ve hatun kolaylıkla doğurmak maʹnâsına masdar olur; yukâlu: يَسَرَتِ الْمَرْأَةُ يَسْرًا إِذَا سَهُلَتْ عَلَيْهَا الْوِلاَدَةُ Ve
يَسْرٌ [yesr] İp makûlesi nesneyi eli aşağı tarafa çekerek bükmek maʹnâsınadır ki bükerken sağ elin cesedine doğru teveccüh eder, شَزْرٌ [şezr] mukâbilidir; yukâlu: فَتَلَهُ يَسْرًا وَهُوَ الْفَتْلُ إِلَى أَسْفَلٍ وَهُوَ أَنْ تَمُدَّ يَمِينَكَ نَحْوَ جَسَدِكَ Ve
طَعْنُ يَسْرٍ [taʹnu yesr] Mızrağı yüzün hizâsından sançmaktır, niteki شَزْرٌ [şezr] sağ ve sol taraflardan sançmağa denir; yukâlu: طَعَنَهُ يَسْرًا أَيْ حَذْوَ وَجْهِهِ Ve
يَسْرٌ [yesr] Bir adamın sağ tarafından gelmek maʹnâsınadır; tekûlu: يَسَرَنِي فُلاَنٌ يَسْرًا أَيْ جَاءَ عَنْ يَسَارِي Ve ok ile kumar oynamak maʹnâsınadır; yukâlu: يَسَرَ الرَّجُلُ إِذَا لَعِبَ بِالْقِدَاحِ
اَلْيُسْرُ [el-yusr] (yâ’nın zammıyla) ve
اَلْيُسُرُ [el-yusur] (zammeteynle) ve
اَلْيَسَارُ [el-yesâr] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) ve
اَلْيَسَارَةُ [el-yesâret] ve
اَلْمَيْسَرَةُ [el-meyseret] (mîm’in fethi ve sîn’in harekât-ı selâsıyla) İsmlerdir, âsânlık maʹnâsınadır; yukâlu: فِيهِ يُسْرٌ وَيُسُرٌ وَيَسَارٌ وَمَيْسَرَةٌ مُثَلَّثَةَ السِّينِ أَيْ سُهُولَةٌ Ve zenginliğe denir, gınâ maʹnâsına. Ve
يُسْرٌ [yusr] Kolaylığa denir ki عُسْرٌ [ʹusr] mukâbilidir. Ve
يُسْرٌ [Yusr] Bir mevziʹ adıdır.
اَلْيَسَرُ [el-yeser] (fethateynle) يَاسِرٌ [yâsir] maʹnâsınadır ki مُقَامِرٌ [muḵâmir] demek olur. Ve
أَعْسَرُ يَسَرٌ [aʹseru yeser] Şol kimseye derler ki sağıyla ve soluyla tutmağa kâdir ola.
اَلْيَسْرُ [el-yesr] (yâ’nın fethi ve sîn’in sükûnuyla) İpi bükerken eli aşağı çekmekle olan bükmektir, nitekim شَرْزٌ [şerz] eli yukarı çekmekle olan bükmektir, nitekim bükmek hâlinde iki el birbirine zamm olundukta müşâhede olunur. Ve
طَعْنٌ يَسْرٌ [taʹn yesr] Eli yüz cânibine tahrîkle olan bükmektir. Ve
يَسْرٌ [yesr] Kumar oyununda olan eti pây edip bölüşmeğe de derler; yukâlu: يَسَرَ الْقَوْمُ الْجَزُورَ أَيِ اجْتَزَرُوهَا وَاْقَتَسَمُوهَا أَعْضَاءَهَا Ve إِجْتِزَارٌ [ictizâr] deveyi boğazlayıp derisin çıkarmağa derler.
اَلْيُسْرُ [el-yusr] (yâ’nın zammı ve sîn’in sükûnuyla) عُسْرٌ [ʹusr]un mukâbilidir ki âsânlık demek olur. Ve يُسُرٌ [yusur] dahi denir zammeteynle عُسُرٌ [ʹusur] vezni üzere, zikr olunan maʹnâyadır. Ve
يُسْرٌ [Yusr] Dehnâ adlı yerde Benî Yerbûʹ’a mensûb bir kuyunun ismidir ki kadîmî kuyulardandır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı