el-yebs ~ اَلْيَبْسُ

Kamus-ı Muhit - اليبس maddesi

اَلْيَبْسُ [el-yebs] (yâ’nın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) ve

اَلْيُبْسُ [el-yubs] (yâ’nın zammıyla) Yaş nesne kurumak maʹnâsınadır; yukâlu: يَبِسَ الشَّيْءُ يَيْبَسُ بِالْفَتْحِ أَيْ كَعَلِمَ يَعْلَمُ وَيَأْبَسُ بِقَلْبِ الْيَاءِ هَمْزَةً وَيَيْبِسُ كَيَضْرِبُ وَهُوَ شَاذٌّ يَبْسًا وَيُبْسًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَالسَّادِسِ إِذَا كَانَ رَطْبًا فَجَفَّ

اَلْيَبَسُ [el-yebes] (fethateynle) Aslında yaş olup baʹdehu kurumuş olmayıp belki zâtında kuru olan şey΄e denir. وَأَمَّا طَرِيقُ مُوسَى الَّذِي جَاءِ فِي قَوْلِهِ تَعَالَى ﴿فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا﴾ فَإِنَّهُ لَمْ يُعْهَدْ قَطُّ طَرِيقًا لاَ رَطْبًا وَلاَ يَابِسًا إِنَّمَا أَظْهَرَهُ اللهُ تَعَالَى حِينَئِذٍ مَخْلُوقًا عَلَى ذَلِكَ Yaʹnî âyet-i mezbûrede vâkiʹ tarîk ki bahrde zâhir olmuş idi. Mukaddemen tarîk olmamakla rutûbet ve yübûsetten beri olup hemân Cenâb-ı Bârî taʹâlâ âyât-ı bâhiresini izhâr eylemek hikmetine mebnî o anda halk ve îcâd eyledi. Pes hılkı tarîk-i yâbis olmuş olur. Ve Ḩasen-i Baṡrî bâ’nın sükûnuyla kırâ΄at eyledi ki mukaddemen tarîk olmayıp lâkin mevziʹ-i mâ΄ olmakla gûyâ ki baʹde’r-rutûbe yâbis olduğu iʹtibârına mebnî olur. Ve

يَبَسٌ [yebes] (fethateynle) İşe yaramaz, bî-hayr u menfaʹat ʹavrete ıtlâk olunur; yukâlu: إِمْرَأَةٌ يَبَسٌ أَيْ لاَ خَيْرَ فِيهَا Ve sütsüz koyuna ıtlâk olunur; yukâlu: شَاةٌ يَبَسٌ أَيْ بِلاَ لَبَنٍ Bunda bâ’nın sükûnuyla da zebân-zededir.

اَلْيَابِسُ [el-yâbis] ve

اَلْيَبِسُ [el-yebis] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلْيَبِيسُ [el-yebîs] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve

اَلْيَبْسُ [el-yebs] (شَكْسٌ [şeks] vezninde) Vasflardır, yaş olup sonra kurumuş nesneye denir. Ve

يَبِيسُ الْمَاءِ [yebîsu’l-mâ΄] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Tere ıtlâk olunur; yukâlu: جَاءَ وَعَلَيْهِ يَبِيسُ الْمَاءِ أَيِ الْعَرَقُ Ve

يَبِيسُ الْبُقُولِ [yebîsu’l-buḵûl] Ahrâr-ı bukûlun yâbis olanına, ʹalâ-kavlin aʹşâb ve sebzevâtın kuruduktan sonra dağılır olanının yâbisine yâhûd mutlakan kurumuş nebâta denir; yukâlu: يَبِسَ الْبَقْلُ فَهُوَ يَبِيسٌ كَسَلِمَ فَهُوَ سَلِيمٌ

Vankulu Lugatı - اليبس maddesi

اَلْيَبْسُ [el-yebs] (yâ’nın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) يَابِسٌ [yâbis] maʹnâsınadır; yukâlu: حَطَبٌ يَبْسٌ Šaʹleb eyitti: Gûyâ ki يُبُوسَةٌ [yubûset] hatab-ı halkîdir, ona binâ΄en يَبْسٌ [yebs] denilmiştir. Ve İbnu’s-Sikkît eyitti: يَبْسٌ [yebs] يَابِسٌ [yâbis]in cemʹidir رَكْبٌ [rekb]le رَاكِبٌ [râkib] gibi. Ve يَبْسٌ [yebs] يَبَسٌ [yebes] maʹnâsına da gelir fethateynle, nitekim zikr olunur inşâ΄allâhu taʹâlâ.

اَلْيُبْسُ [el-yubs] (yâ’nın zammı ve bâ’nın sükûnuyla) Masdardır, kurumak maʹnâsına; yukâlu: يَبِسَ الشَّيْءُ يَيْبَسُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَفِيهِ لُغَةٌ أُخْرَى يَبِسَ يَيْبِسُ مِنَ الْبَابِ السَّادِسِ وَهُوَ شَاذٌّ

اَلْيَبَسُ [el-yebes] (fethateynle) Şol mekândır ki mukaddemâ رَطْبٌ [raṯb] olup sonra يَابِسٌ [yâbis] ola. Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿فَاضْرِبْ لَهُمْ طَرِيقًا فِي الْبَحْرِ يَبَسًا﴾ (طه 77) Ve

يَبَسٌ [yebes] Hayrı umulmayan kimseye de derler; yukâlu: إِمْرَأَةٌ يَبَسٌ لَا تُنِيلُ خَيْرًا وَيُقَالُ أَيْضًا شَاةٌ يَبَسٌ إِذَا لَمْ يَكُنْ بِهَا لَبَنٌ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı