اَلْعَسُومُ [el-ʹasûm] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) ve
اَلْعَاسِمُ [el-ʹâsim] ʹAyâli için emek çekip kesb ü kâr eder olan adama denir. عَسُومٌ [ʹasûm]un cemʹi عُسُمٌ [ʹusum]dur, كُتُبٌ [kutub] vezninde; yukâlu: هُوَ عَسُومٌ وَعَاسِمٌ أَيْ كَادٌّ لِعِيَالِهِ Ve
عَسُومٌ [ʹasûm] Evlâdı çok nâkaya denir.
اَلْعَسْمُ [el-ʹasm] (رَسْمٌ [resm] vezninde) Tamaʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَمَهُ عَسْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا طَمِعَ ve yukâlu: هَذَا الْأَمْرُ لَا يُعْسَمُ فِيهِ أَيْ لَا يُطْمَعُ فِي مُغَالَبَتِهِ وَقَهْرِه Ve
عَسْمٌ [ʹasm] ve
عُسُومٌ [ʹusûm] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Kesb eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَمَ الرَّجُلُ عَسْمًا وَعُسُومًا إِذَا كَسَبَ Ve göz ʹilletli olmakla dâ΄imâ yaşarıp akmak yâhûd çirk ve çapak tutmak yâhûd kapakları yumuk ve basık olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَمَتْ عَيْنُهُ إِذَا ذَرَفَتْ أَوْ غَمَضَتْ أَوِ انْطَبَقَتْ أَجْفَانُهَا بَعْضُهَا عَلَى بَعْضٍ Ve bir işte çalışıp dürüşmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَمَ فِي الْأَمْرِ إِذَا اجْتَهَدَ Ve bî-pervâ nâs içre hücûm ile girişip karışmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَسَمَ فُلَانٌ وَسَطَ الْقَوْمِ إِذَا اقْتَحَمَ حَتَّى خَالَطَهُمْ غَيْرَ مُكْتَرِثٍ فِي حَرْبٍ كَانَ أَوْ لَا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı