ʹUşş ~ عُشٌّ

Kamus-ı Muhit - عش maddesi

اَلْعُشُّ [el-ʹuşş] (ʹayn’ın zammıyla) Şol kuş yuvasına denir ki ağacın dalları aralığında hâr u hasstan ittihâz eyleye; ʹayn’ın fethiyle de câ΄izdir. Cemʹi أَعْشَاشٌ [aʹşâş] gelir; ve minhu’l-meselu: ḣلَيْسَ هَذَا بِعُشِّكِ فَادْرُجِيḢ أَيْ لَيْسَ لَكِ فِيهِ حَقٌّ فَامْضِي Yuvayı dişi kuş yapmakla hitâb mü΄ennestir. Yaʹnî “Bu senin âşiyânen değildir, yoluna savuşup git”. Bu mesel senin bunda hakkın yoktur, ferâgat kıl yâhûd bu senin işin değildir diyecek yerde darb olunur. Ve tekûlu’l-ʹArab: تَلَمَّسْ أَعْشَاشَكَ أَيْ تَلَمَّسِ الْعِلَلَ وَالتَّجَنِّيَ بِأَهْلِكَ Yaʹnî “Sen kendi yuvalarının kayd ve gâ΄ilesine nazar ve takayyüd eyle, gayrın yuvalarında ne işin var?” Bu mesel kendi hânümânında ʹilel ve nevâ΄ib ve nakâyıs derkâr iken ondan bî-haber yâhûd bî-mübâlât sâ΄irin ahvâl-i hânümânı kayd ve gâ΄ilesine düşen fodul hakkında îrâd olunur. Ve

عُشٌّ [ʹUşş] İsm-i İbn Lebîd b. ʹAddâ΄’dır ki şuʹarâdandır.

اَلْعَشُّ [el-ʹaşş] (ʹayn’ın fethiyle) Hurmâ ağacı عَشَّةٌ [ʹaşşet] olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَّتِ النَّخْلَةُ عَشًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا كَانَتْ عَشَّةً Ve

عَشٌّ [ʹaşş] Sıfat olur, boyu uzun ve gövdesi çelimsiz, ʹalâ-kavlin ellerinin ve ayaklarının kemikleri ince olan kişiye denir; yukâlu: إِمْرَأَةٌ عَشَّةٌ وَرَجُلٌ عَشٌّ Ve şol buğura denir ki nâkanın kösnük olduğunu idrâk eylemişken aşmaktan istinkâf eder ola; yukâlu: فَحْلٌ عَشٌّ إِذَا كَانَ يُبْصِرُ ضَبْعَةَ النَّاقَةِ وَلاَ يَظْلِمُهَا Ve

عَشٌّ [ʹaşş] Taleb maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَّ الشَّيْءَ عَشًّا إِذَا طَلَبَهُ Ve biriktirmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَّهُ إِذَا جَمَعَهُ Ve kesb eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَّهُ إِذَا كَسَبَهُ Ve vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَّهُ إِذَا ضَرَبَهُ Ve gömlek yamamak maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَّ الْقَمِيصَ إِذَا رَقَعَهُ Ve az vergi vermek maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَّ الْمَعْرُوفَ إِذَا قَلَّلَهُ أَيْ أَعْطَاهُ قَلِيلاً Ve

عَشٌّ [ʹaşş] Azca vergiye denir; yukâlu: عَطَاءٌ عَشٌّ أَيْ قَلِيلٌ Ve kuş kendi yuvasına mülâzemet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَّ الطَّائِرُ إِذَا لَزِمَ عُشَّهُ وَقَوْلُهُمْ جَاءَ بِهِ مِنْ عِشِّهِ وَبِشِّهِ لُغَةٌ فِي السِّينِ كَمَا ذُكِرَ فِي مَحَلِّهِ Ve bir kavm bir cemâʹat üzere konup onları bî-huzûr eylemekle yerlerini değiştirmeğe mecbûr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَشَّهُمُ الْقَوْمُ إِذَا نَزَلَ مَنْزِلاً قَدْ نَزَلُوهُ فَآذَاهُمْ حَتَّى تَحَوَّلُوا

Vankulu Lugatı - عش maddesi

اَلْعَشُّ [el-ʹAşş] ʹatâyı az etmek; yukâlu: عَشَّ الرَّجُلُ مَعْرُوفَهُ إِذَا أَقَلَّهُ Ve

عَشٌّ [ʹaşş] Suyu az olan kovaya dahi derler; yukâlu: سَقَاهُ سَجِلًّا عَشًّا Ve سِجْلٌ [sicil] sîn-i mühmele ile ve cîm’le büyük kovadır, delv-i kebîr maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı